Bağımsızlık İçin...
Bu bir finaldir. Finalden önce 1. bölümü kaçıranlar buraya , 2. bölümü kaçıranlar buraya lütfen.

Yeniden doğdum…
Siddharta gibi bir ağacın altında (Tin ve Zeytun?) yıllarca oturabilirim, Nirvanaya ulaştım…
Rektefiye oldum…
Arındım…
Duruldum…
Bir ırmağın kenarında akşama kadar akıp giden sulara bakabilirim...
Kendimi bir ayıyla güreşecek kadar güçlü hissediyorum.
Artık siz buradan ne anlarsanız anlayın.
Herkes kendinden bir üç noktalı cümle kuruversin.

Ne mi oldu? Tam 15 gün oldu sigara içmiyorum.  Nikotin krizine giriyor muyum? Kesinlikle hayır. Canım istiyor mu? Kesinlikle hayır. Aklıma geliyor mu? Arada evet. En korktuğun şey olan çay-kahve, rakı-şarap içerken ne yapıyorsun? Birşey yapmıyorsun, paşa paşa keyifle içiyorsun.

 

Evet kurtuldum. Kızıma verdiğim sözü tuttum, sigarayı bıraktım. Ne kadar sigarayı içmeyi sevsemde, istemeye istemeye sırf Yağmur için başlasam da, bu Champix var ya bu Champix… Bunu yapanlar cennetlik adamlar, yatacak yerleri yok bunların. İlacı aldığımda fiyatı (2010 yaz ortası) 180 TL idi ancak inanın bu ilaç milyarlara değer. Yatalım , kalkalım ve ilacın üreticisi Pfizer’a dua edelim.

Champix Rules
Kısa bir özet yapayım,
1.2.3. günler : Sigara canınız istemiyor, nikotin krizine girmiyorsunuz ancak aklınıza çok fazla geliyor ve bu insanı biraz rahatsız ediyor (bu durumda sakız ciğneyin, elinize birşeyler alın vs. vs. ben tespih çektim valla) Sabahları zor kalkma… Hafif bir mallaşma durumu. Sigaranın bok gibi tadından mütevellit azaltmalar...
4.5.6. günler :  Yine canınız istemiyor, yine nikotin krizi yok. Aklınıza gelme durumu azalıyor, sıkıntı yapacak seviyede değil, çok az. Sabahları yine ölü modunda kalkma. Mallaşmaya devam… Sigaranın bok gibi tadından mütevellit azaltmalara devam.
6.7. günler : Yukarıdakilerin hepsi geçerli. Bırakma isteğinde yükselme (benim başlangıçta %10 iken bu günlerde %50 oldu) artık bırakabileceğinize inanma, özgüveniniz geri dönüyor.
8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. günler : Zaten bok gibi içmeyeyim bari moduna giriş ve özgürlük. Sabahları zımba gibi kalkmaya başlama, gün içerisinde bir enerjik olmalar, falan. Mallaşma terki diyar ediyor. İçinizdeki hayvan (bakınız hayvan için az aşağıya) büyüyor, daha çok yemeğe başlıyorsunuz. Bir de erkeklerin anlayacağı dilde yazarsam; motorunuzun pistonları kurum bağlamıştı ya, hah o kurumlardan yavaş yavaş arınıyorsunuz. Motorunuz artık tek basışta çalışıyor, gaza tepkisi çok güzel. Şanzıman çok seri, 1-2-3-4-5...

Sonrasını yazmama gerek yok. Artılar fazlalaşıyor, eksiler azalıyor.

Ne hissediyorsun dersen müthiş bir dinginlik, bomba gibi bir enerji, hayvani bir açlık… En kötü tarafı evet sonuncusu; sanıyorum bu ilacı kullanmaya başladığımdan beri içime ikinci bir kişi girdi ve bu sanıyorum insandan ziyade hayvan gibi bir şey. Madem laf lafı açtı, bendenizin yaşadığı yan etkileri yazayım

Yan Etki 1
İçimdeki Hayvan

Ben ne yiyorsam o da aynını yiyor. Mesela bugünü örnek vereyim, öğlen Alo Naci Nerdesin? (bu ayrı bir yazı konusu yakında yazarım) dedim. O da bana ''-Abi sen neredesin?'' dedi, ben de ''-Büklüm Sokaktayım, şu numaralı apartman şu numaralı daire'' dedim. ''-Kaç tane abi?'' dedi. ''-Iki dene'' deyiverdim.  Bilen bilir Naci’nin ekmekleri ata ekmeğidir. Yani yediğiniz yarım ekmek normal bir ekmeğe denk düşer. Bendeniz Champix’in içime yerleştirdiği  ayıyla birlikte 2 adet Alo Naci usülü Arnavut ciğeri yedim ki (dediğim gibi 2 adet normal ekmeğe denk düşüyor) daha da doymamıştım. İçimdeki hayvan beni tahrikle ‘’-Arasana lan Naci daha apartmanın önünde, gitmeden getirsin bir Arnavut ciğeri daha’’ dedi. Yani birinci ve ikinci bölümde göreceğiniz içimdeki yak bir cigara diyen tip gitti yerine doymak bilmeyen bir hayvan geldi. Habire aynı şeyi tekrarlıyor ''Ara Naci’yi, bak gidecek, acele et, hadi lan.'' Hay Allah. Dayanamadım ve bastım küfürü ''Bir sittir git yaaa, yeter be, daha ne yiyeceksin hayvan...’’ Bozuldu böyle dediğime. O anda tınn diye bir ses duydum.

Dün karnım toktu, bu şerefsizin yüzünden tok olduğum halde (üşenmedim saydım) 60 adet hamsi kızartması yedim. Bir önceki gün de hamsi yedim. O gün açtım. Yine bu şerefsizin yüzünden sayamadım ama sanıyorum 80-90 civarı hamsi yedim.

Bu akşam da karnım toktu bu nedenle yediklerim öncekilere nazaran biraz  azdı;

-Bir tabak tarhana çorbası
-Bir tabak bezelye
-Bir tabak pilav
-İçimdeki hayvan doymadı bir tabak daha bezelye
-Bir tabak pilav daha
-Bir adet hindi taşlığı
-Yarım adet hindi ciğeri
-Biraz hindi eti
-Bir tabak yoğurt
-Bir tabak daha yoğurt (şerefsiz üstüne pekmez dök dedi, bende döktüm valla öyle yedik, güzeldi…)

Valla ne yalan söyleyeyim bir tabak yoğurt daha istedim eşim vermedi ‘’yeter’’ dedi, moralim bozuldu, halbuyse ben açtım. Bunları yerken durmaksızın çalışan bir makine gibi yediğimi gördüm. İçimdeki bu şerefsiz de yerken tıslıyordu, homurduyordu, korktum.


Bunların hepsi gerçek. Bu ilaca başlayacak olan arkadaşlar bunu göze alsın.
  Champix’e başladığınızın ikinci günü içinize aç bir hayvan giriyor ve siz onunla yaşıyorsunuz. Artık bu Champixden mi nikotin yoksunluğundan mı bilemem. Bu işi bilenlerin bilebileceği bir konu.

Not:
-Beni öğlen, akşam yemeğine davet eden eşe, dosta teşekkürler. Durumumum budur, lütfen tekliflerinizi buna göre yapınız.
-Şu an ben bu yazıyı yazarken o şerefsiz kabak çekirdeği, badem, beyaz leblebi, fıstık yiyor. Az önce de doğum günü pastamdan yedi. (bugün benim doğum günüm, kocuyoruz yavaş yavaş)



Yan Etki 2
Avanak Avni Aramızda

İlaca başladığınızdan itibaren ilk 7-8 gün mallaşma durumu oluyor.
  Sanıyorum örneklersem daha iyi anlarsınız.

İlacın ilk günleri Yağmur’un jimnastik antremanından çıktık, adet olduğu üzere
   ‘’-Baba hal’e gidelim Hamsi alalım’’ dedi. Gittik, akvaryumcular çarşısında dolandık, hal’e girdik Hamsi aldık. Eve geldim cebimdeki paradan 50 TL eksik. Lan nerde yok. Muhtemelen şöyle oldu, birine 5 TL veriyorum diye 50 TL verdim alan şerefsizde sesini çıkarmadı.  Bu ilk mallığımdı. Hayatta hiç böyle birşey yapmadım, hiç para düşürmedim. Bu bana çok koydu.

İkincisi de ayrı bir olay Gürsel’e gidiyorum Öveçlerde bir sokağa girdim, sonra kafam dank etti, Gürsel’in bir üst sokağı burası dedim. Fazla ilerlemeden döneyim geri dedim. Aynalardan arkama baktım birşey yok. Arabanın kıçını yavaş yavaş apartmanın 5-6 arabalık garajına doğru veriyordum ki gümbürtü koptu. Aynada baktım garajdaki arabalara daha var. Kafamı camdan çıkardım ki ne göreyim, sokak lambası dikiliveriyor. İnmedim arabadan. Gürselin yanına gelince indim baktım. Arka sol stop’ı kırmışım, tamponun sol tarafını yukarıdan aşağı kırmışım, stopun kenarındaki sacı yamultmuşum. Sanıyorum 400-500 kağıt girdi. 
Gürsel ''-Abi cumartesi gider Yıldız'dan 150-200TL ye çözeriz'' dedi. Öyle duruyor, ellemedim.

Hadi üçleyelim de tam olsun, yine gidiyorum bir gün arabayla, Akay tünelindeyim, hızım 60-70 km. Sağ tekerden tır tır tır ses geliyor. Bu ses 1o saniye sürdü. Ne oluyoruz demem ile ayılmam bir oldu. Yolun sağındaki, kaldırımın hemen dibindeki metal-fosforlu küçük reflektör mü dersiniz, hahh işte onun üstünde sürüyordum arabayı. Yani kaldırımın bir kaç cm dibinde.
10 saniye kadar onun üstüne, kaldırımın dibinde sürdüm. Sanıyorum gözüm açık uyudum.

Buranın özeti, Champix kullananlarda ilk 7-8 gün bünyeye göre mallaşma durumu oluyor. Kullanacak arkadaşlara uyarımdır.


Yan Etki 3
Ego’ya ve Aski’ye Ortak Oldum

Nasıl mı? Anlatayım.
  Eğer gün içerisinde yanımda bir kişi bir sigara içse tamam. Akşam eve geldiğimde o kıyafetler yallah çamaşır sepetine… Sonra ben de banyoya.  Tahmin edeceğiniz üzere bu durum artık hergün geçerli. Çünkü millet pofurdata pofurdata bok varmış gibi içiyor ya (anaa ne yazdım ben daha 15 güne kadar 2 paket içiyordum) üstüme, başıma, kafama, gözüme her yerime siniyor bu pisliğin kokusu. Yani kapalı alanda 3 metre ötemden sigara içmiş bir kişi geçsin kokusunu alıyorum. Geçen Vatan Bilgisayar’a gittim. Sıradayım. Yanıma bir karı-koca geldi. Tiplerine baktım kelli-felli. Aman Allahım kusacaktım, iğrenç kokuyorlardı. O an onlara kafa atmak istedim. Sanki yıllardır yıkanmamışladı.  Neyse bu durumda böyle, sanki biraz titizlik perileri beni gördü gibi. Her Allahın günü kendimi eve zor atıyorum. Gelir gelmez hemen banyoya. Yani öyle duş-muş da değil, harbi yıkanıyorum. Alıyorum kabaktan lifimi köpürtüyorum ve derimi yüzercesine vücudumu yıkıyorum. Sanki bu koku ciğerlerime sinmiş ve ben elimden gelse onları da yıkayacağım. Bu durumdayım yani. Ve bu durum her gün tekrarlanıyor.  Su ve gaz faturamda çoşkulu bir patlama bekliyorum.


Durum budur. Bırakmadım, kurtuldum! Evet, bu kelimeyi bilerek kullanıyorum;
Ben bir bağımlıydım ve artık kurtuldum!

Önemli Notlar:
- Bu konuyu kapadım, yeter,  eğer bir daha içersem yazarım.
- Gazetelerde gördüm, hükümet Şubat ayında sigarayı bırakmak isteyenlere Champix'i ücretsiz verecekmiş. Gazetelerin yalancısıyım.
- Champix'in sloganı ''Bağımsızlık İçin'' Dikkatinizi celbederim.
- Sorulmadan söyleyeyim birinci paketim (toplam 28 gün oluyor kendisi) cumartesi bitiyor. Devam paketini alacak mıyım? Kesinlikle evet. 180-200 kaç papel ise umrumda değil. Riske edilebilir bir nokta değil. İlker Hoca'ya göre gerek yok, işlem tamamdır. Ancak ben yarın bir eczaneye gidip bayılacağım...
- Bana gaz verip kendi bu ilaca başlayan ve 14. - 15. gün 2-3 adete düşüren mikrop Salim kurtulamadı ve şu an içiyor.
- Erdoğan Abi benim bıraktığımı gördü, ölmediğime kanaat getirdi. En son ilaçsız bırakma gibi bir sado-mazo fantazi içindeydi. Aynı anda aynı yerden aldığımız ve zulaladığı Champixi çıkaracak gibi.
- Halil gaza geldi ''-Şubat ayı başında alacağım abi'' dedi, bekliyoruz.
- Aziz Abi hergün başının etini yememden sanıyorum bıktı ve Mardin'e kaçtı. Ben on gün gelmem dedi.
- Hasan Abi kıvama geldi yanına gidip bir-iki seans yaptım mı o da bu kervana katılacak.
- Pfizer'den benim gazımla eczanelere gidip alanlara iskonto, bana da komisyon talep ediyorum.
- Gürsel buna ilk başladığımı duyduğunda ''-Aman abi boşver, arkadaşım ondan içiyordu ve bıraktı, sebebi ise gece rüyasında kızını doğruyormuş'' dedi. Bölüm 1 ve 2 de yazdım. Allah'a çok şükür bende böyle kabus-mabus olmadı. Ancak Ekşi'de bazı kişiler HD kalitesinde rüya ve kabus gördüklerinden bahsediyor. Demek ki her bünyede bende ki gibi güllük gülistanlık olmayabiliyor.
-
Babam 61 yaşında. Sanıyorum 50 senedir içiyordur. Ben beni bildim bileli günde 2 paket içer. Champix'in ilk ay paketi ile kurtuldu. 93 gün sigarasız yaşadı. 93. gün komşusu kılığına girmiş şeytanın ''yak memed abi bir deneden birşey olmaz'' demesine aldandı ve yaktı. Yeniden içmeye başladı. Geçen beni aradı ve ''-Oğlum anan beni sigara içiyorum diye evden kovuyor'' dedi. Ne yaptığını sordum. ''-Belli olmaz anan bu, kapıyı açmaz diye arabaya battaniye zulaladım'' dedi.
- Kurtulmaya niyetlenen arkadaşlara önemli not, hayatta hiç yalan söylemediğiniz, canınızı vereceğiniz, hiç kırılmasın istediğiniz birine söz verin. Sanıyorum ben 5 yaşındaki kızım Yağmur istemese ve onun gözünde yalancı durumuna düşeceğimi bilmesem bu pislikten kurtulamazdım. Bu sanıyorum işin moral-motivasyon-destek kısmı. İlaç işin %70-80'ni hallediyor, siz de gerisini bununla çözüyorsunuz diyebilirim. Bu nedenle bu konuda kendinize birşey bulun. Bu noktanız eksik kalırsa sanıyorum ilacı piç edersiniz. Zaten ilaçta sanıyorum bu nedenle gün seç o güne kadar fosur fosur iç diyor. Ve o gün geldiğinde bırak diyor. İrade o noktadan sonra devreye giriyor.
- Bendenizi tanıyanlar bilir, sigara konusundaki iradesizliğimi...Bu kadar boktan bir durumda, bu kadar kolonlu molunlu, kanserli manserli 10 şüpheli kara günde bunu başarabildiysem bu konuda azıcık iradesi olan sanıyorum daha rahat kurtulacaktır.
- Eşimin kolon kanseri şüphesinden kurtulduk, sonuç negatif. (telefon eden, eposta ile soran bütün eşe dosta teşekkürler)
- Teşekkürün en büyüğü tabi ki Champix'e ve onun üreticisi Pfizer'e... Sonsuz teşekkürler...

Postalanma Zamani Thursday, 27 January 2011 23:00 GTB Standard Time
Comments [1]  |  Permalink

Yarın sigarayı bırakma günüm. Ancak ben sigara içmeyeli 3 günü geçti.  Yani 10. gün anormal birşey oldu. Nasıl oldu derseniz valla bende bir bok anlamadım. Olay şöyle gelişti; Çarşamba akşam saat 18 sularında şirketten çıkmadan bir tane içtim. Neyse bastım geldim evin önüne. İçimdeki o güzel ses ‘’-yak bir tane de öyle gir eve’’ dedi. Kendimi yokladım canım istemiyordu, yemekten sonra yakarım dedim.  Akşam yemeğini yedim. Yak bir tane durumu daha oldu, çay ile yakarım dedim. Sonra çay içerken kendimi yokladım canım istemiyordu. Yani hem isteyip hem istememe durumu gibi ama istememe biraz daha ağır basıyordu. Bunda muhtemelen sigaranın tadının bok gibi olmasının etkisi vardı. Yani kalkıp gidip yakacağım ama tadı bok gibi biliyorum, bu nedenle salla gitsin dedim durdum. Gece yatarken az içesim vardı yine bu bok gibi durumundan yatıyım lan dedim ve zıbardım yattım. Kabus görmedim, yediklerim burnumdan, ağzımdan gelmedi (bakınız birinci bölüme) Belki bunda korkudan yastığı yarım metre kadar yükseltmemin bir etkisi olabilir.  Perşembe sabahı biraz rahat kalktım. En azından ilk günlerdeki gibi kolumu bacağımı kesseler uyanmam modunda değildim.

Kalktım kahvaltı ettim. Şu dünyada en sevdiğim şeylerden biri olan sabah kahvaltısından sonra iki bardak çay ve iki sigara.  Durdum 13-14 saat olmuş sigara içmiyorum. Ofisin önünde içerim dedim. Bastım gittim. Ofisin önüne geldim. Az biraz çalışayım sonra çıkar içerim dedim. Gittim çalıştım.  1-2 saat geçti. Aklıma geldi, ‘’-lan dedim içiceksin ama bok gibi sittir et gitsin.’’ Sonra aklıma çöldeki bahtsız bedevi geldi. Lan dedim şimdi kesin bir yerde bir server, bir firewall patlar ve ben sigara yakarım. Evet o kötü haber gündüz işte değil gece evde eşimden geldi. Birşey yapmam lazımdı ama ne yapmalıydım bilemedim. Cep telefonumu kapattım. Caner Başkan’a dedim ben dünyayla irtibatı koparıyorum. O sıra Erdoğan Abi aradı. Hadi çık gel dedi. Bastım yanına gittim. Bu arada not ilacı Erdoğan Abi ile birlikte aldık. O beni kobay yaptı. Ölmezsem, sigarayı bırakırsam o da başlayacak. Neyse Erdoğan Abi de ‘’-bilmem kaç saat oldu içmedim’’ deyip duruyor ama aklı halen sigarada. İlaçsız bu işin kesinlikle bir eziyet olduğunu biliyorum.  Denediğim ve 2 gün içmediğim günleri bir önceki bölümde yazdım eşşekler kovaladı, o derece yani. Neyse Erdoğan Abi bilmem kaç saatin ardından yaktı bir tane. Bana da ver dedim. Vermek istemedi. Ver abi içmeyeceğim dedim. Verdi bir tane Dovidof. Aldım ağzıma. Yakmadım. Sigara öyle mal mal ağzımda duruyordu. Oynuyordum pezevenkle. Hep o benle oynamıştı. Şimdi sıra bende. Yakmıycam lan seni dedim. İçimden bir ses ‘’-sittir et oğlum bırakma günün pazar, yak bir dene’’ dedi. O sesi çok sevdim. Ama yakmadım. Sigayı kokladım, mis gibi kokuyordu, kokladım kokladım. İçime çektim kokusunu. Tekrar ağzıma aldım. Başladım içer gibi çekmeye. İçime o kadar çok çekmişim ki sigara deforme olmaya başladı. Öyle oynadım durdum. Birinci sınavı geçmiştim. Sonra çay geldi. Beynimden vurulmuşa döndüm. Dedim şimdi hapı yuttum. Çayı içmeye başladım. Sanıyorum bir milyon kere yakmak istedim ancak yakmadım. Bu içme isteği nikotin krizinden değil. Sadece alışkanlıktandı. Yani bu ilacın muhteşem ötesi bir özelliği kesinlikle nikotin krizine girmiyor oluşunuz. Evet sigara içmek istiyorsunuz ancak bu alışkanlıktan. Neyse nerede kalmıştım, haa çayı içtim. Sigarayı yakmadım. Çaydan birşey anlamadım. Bir kahve içelim dedim. Kahve tabii ki Türk Kahvesi.  Kahve geldi. Mis gibi kokuyor. Bir yudum su bir yudum kahve. İçimdeki pezevenk başladı yine ‘’-Yaksana lan. Dangalak daha pazara var. Bugün perşembe. Yak bir tane’’  Allahım. Ya bu nasıl iğrenç bir alışkanlık. Canım istemediği halde yakasım var. Yakmadım. Aklıma hep kızım geldi. Ona söz verdim. Ve ona söz verdiğim herşeyi yapmıştım. Kızımın gözünde yalancı durumuna düşmek istemedim. 5 yaşındaki kızım biliyordu ki babası parka götüreceğine söz verirse götürür. Babası kıyafet alacağına söz verirse alır.  Şuraya götüreceğine söz verirse götürür. Babası ona hiç yalan söylemedi, yalan nedir bilmedi. Eee sigarayı bırakacağım dedi. Şimdi Yağmur için olay bu kadar basit. Ya benim için? İşte aklımda bunlar dolanıp durdu. Yakmak istediğimde aklıma hep ‘’-kızımın yüzüne nasıl bakarım? Benim O’na yalan söylediğimi düşünürse’’ bunlar beni çok korkuttu. Yoksa eşe-dosta veya bu yazıyı okuyacaklara ayıp olmuş umrumda değil. Sadece kızıma söz verdim, tutamazsam kızımın yüzüne nasıl bakarım.

Perşembe akşamı oldu. Sigara içmeyeli 24 saat oldu. İçimdeki sigara içmek isteyen adamın çıkıp gelmesini bekledim, gelmedi.  Olay böyle oldu yani. Hesapsız, kitapsız.  Bu durumda sigaranın tadının iğrenç, naylon gibi olmasının ve Yağmur’a verdiğim bırakma sözünün muhtemelen büyük bir etkisi var.



Yani yanıyorum yanıyorum bileydim Çarşamba günü pofurdata pofurdata içerdim. Lan ben nerden bileyim olayın böyle sinsice ve haince gelişeceğini. Yani planım pazar günü şöyle 3-4 paket farklı farklı marka sigaraları alacaktım. Bahçeye masamı sandalyemi koyacaktım. Getirecektim demliğimi yanıma, sonra masanın üstüne sigara paketlerimi üst üste koyacaktım. Başlayacaktım tüttürmeye.  Bir çaydaaaaannnn, bir sigaradaaannnn… bir çaydaaannnnnn, bir sigaradaaaannnn.  Ankara’nın üstünde benden mütevellit bulutlar oluşuncaya kadar içecektim. Kusuncaya kadar içtikten sonra kalan sigaraları da bahçede bir taşın üstüne koyup başlayacaktım cenaze merasimine;

-Nasıl bilirdiniz?
-Kötü bilirdik ama severdik. (içmeyenler anlamaz böyle salak bir durum işte)
-Hakkınızı helal ediniz.
-Zehir zıkkım olsun, sidikliği dursun.

Üç kulvü bir elham eşliğine gömecektim. Kafamdaki bırakma töreni böyledi. Ama bu ilaç çaktırmadan, sinsinca kanıma girdi bende tören mören yapamadan bıraktım.  Cenaze ortada kaldı.

Birinci gün akşamı evde bahtsız bedevi moduna geçiş yaptım. Eşim benden gizlemiş. Bir ay önce doktorlar kolon kanseri olabileceğinden şüphelenmişler vs. vs. Beynimden vuruldum. Lan dedim ‘’-kanser olmanın sırası mıydı?’’ Bir aydır gizlemiş. Tetkikler vs. Kolonoskopi gününe kadar kafamda bu urla yaşayacağım.  Kesin sonuç kolonoskopiden sonra ortaya çıkacak. O an zannettim deprem oluyor. Dünyalar başıma yıkıldı. Sigara içmek istedim, kızıma baktım, ağlamak istedim.
Durum bu. Moralmen zaten bok gibiydim üstüne bu tuz biber oldu. Şimdi 3. gündür sigarasızım. İlk gün aklıma epey geldi. O zaman sigarayı ağzıma aldım. Yakmadım, içime çektim vs.  İkinci gün fena geçmedi. Bugün üçüncü gün ve Cumartesi. Sabah kızımın jimnastik antremanına gittik. Yangın merdiveninde içtiğim yere baktım. Birileri tünemiş fosur fosur sigara içiyordu. Koşup onları yangın merdiveninden aşağıya yuvarlamak istedim.

Antreman salonunda camekanın arkasından kızımı izliyordum. Aklıma eşimin kolon kanseri şüphesi geldi. Hay böyle şüphenin. Ağlayacaktım. Etrafıma baktım. Bir sürü veli. Utandım. Gözlerim doldu. Kendimi zor tuttum. Kızıma uzaktan baktım. Hiçbirşeyden haberi yoktu. Mutlu mutlu egzersiz yapıyor arada bir dönüp bana doğru bakıyor, el sallıyor ve gülüyordu. Orada ağlamayı çok istedim. Hayatımda hiç bir zaman o kadar sigara içmek istememiştim. İçimdeki bir yanardağ patlamak üzereydi ve ben onu zor tutuyordum. Kafamda kızımı annesiz büyütme ihtimali geldi. Ödüm koptu. Allaha yalvardım. O’na ‘’-beni boşver kızıma acı’’ dedim.  Kendimi yangın merdivenine gidip bir köşede, soğuk bir Ankara sabahında sigara içmemek için zor tuttum. Aklıma hep kızıma verdiğim söz geldi ,durdum. Tekrar tekrar içmek istedim, yine durdum. Antreman boyunca (bir buçuk saat) kendimle içip içmemek için savaştım durdum. Antreman bitsin diye yalvardım durdum, nasıl olsa Yağmur'un yanında içemezdim.

Neyse bugün böyle bok gibi geçti. Sabahtan beri boğazım inanılmaz yanıyor. Herhalde yüz kez sigara içmeye yeltendim. Bu canımın istediğinden değil, kafamın bozukluğundan. Sanki bir nefes çeksem içime... Sonra üflesem bütün bunlar geçecek. Hikaye tabi. Ama durum bu.

 

Gece saat 12’ye geliyor. Eşim ve Yağmur yattı. Sadece saatin tıkırtısını duyuyorum. Boğazım yanıyor. İçimden bir ses ‘’yak bir tane’’ diyor.

Postalanma Zamani Saturday, 15 January 2011 23:41 GTB Standard Time
Comments [1]  |  Permalink

10 küsür senedir sigara içiyorum. İçerken de çoğu zaman zevk alıyorum. Çay-sigara hayatımın en büyük keyiflerinden. Yalnız bir senedir işin bokunu çıkarıp günde iki paket sigara içmeye başladım. Eğer gece saat 01:00-02:00 lere kadar ayakta kalırsam 2. paketin dibine darı ekiyorum. Ehh o zaman da gece ve sabahleyin öksürürken ciğerimi yere düşürdüm mü acaba diye panik oluyorum. Durum buydu. Ta ki 3-4 ay evvel alakasız bir konu yüzünden hastanelere gidip ciğer filmi çektirmek için 60-70 yaşındaki insanlarla sıra bekledim. Orada sigortalar attı. Gaza geldim Champix aldım. Bırakma isteğim %50’ye vurmuştu… Sonra gaz uçtu bende ilaca başlamadım.


Ta ki Yağmur 1 Ocak günü yolda yürürken ‘’-Baba sen bana verdiğin bütün sözleri tutuyorsun’’ dedi. Bende peşinden ne geleceğini bilmeyerek saf saf ''-Evet kızım, tutuyorum'' dedim. Bizim ki tetikte bekliyormuş ''-Ama birşeyi tutmadın, sigarayı bırakmadın’’ dedi. Olay cumartesi günü oldu. Bitti-gitti diye düşünürken 02 Ocak 2011 Pazar günü öğlen evde mal mal otururken yine lafı sigaraya getirdi, bırak şunu dedi vs. vs. Gazı verdide verdi. Artık dayanamadım ‘’Getir şu ilacı da içeyim bari’’ dedim. İlaç dediğim Champix. Yani hiç hesapta kitapta yoktu. Ağzımdan birden, düşünmeden çıktı. Hoplaya zıplaya ilacı ve suyu getirdi. Gafletle ilacı yuttum gitti. Sonra durdum düşündüm, içimden bir ses ‘’-Zaten kafan işlere bozuk, stres hat safhada, ulan dangalak sırası değildi. Biraz beklesen çatlar mıydın? Moralman iyi durumda başlasaydın ya denyo...’’ demeye başladı. Valla hapı yuttum ama içimdeki sesi kesemedim. Yağmurum sevinçten bana resimler yapmaya başladı. Cin Ali serisinden bir baba, Cin Ali serisinden bir Yağmur, bir köşesinde çiçek, ortasında eciş-büçüş harflerle ‘’Baba, Yağmur’’ (Zaten okuma yazma bilmiyor, bildiği 6-7 kelime) yazıp durdu. Bu kompozisyonda ki resimlerden sanıyorum on kadar yaptı. Her seferinde 5-10 tane içiçe beze-örtüye sarıp hediye paketi yaptı ve bana hediye etti. Sonra durdu ‘’Babam sigarayı bırakacak nasıl yazılıyor ‘’ dedi.  Bende tek tek harfleri söyledim b-a-b-a-m s-i-g-a-r-a-y-ı… Yağmur mutluluktan uçuyordu ancak ben… Kızıma baktım, durdum, düşündüm.

Prospektüsünü okumaya başladım. İlacıda için sigarayı da diyordu, çok hoşuma gitti, iyi bari dedim. 8 ila 14.gün bir gün belirleyip sigarayı bırakın diyordu, çok mutlu oldum. Muhtemelen ilaca başla hemen at deseydi ''-bi siktir git'' derdim. Bende pek tabii ki 14.günü seçtim. Seçtim seçmesine ama 14 gün boyunca sigara içebileceğimi Yağmur’a anlatmakta güçlük çektim. O zannetti ki ilacı içince sihirli bir değnek değecek ve ben pat bırakacağım. 

Mal bu(maldan kasıt Champix yanlış anlaşılmasın). Gerizekalılar için nasıl kullanılacağı bile düşünülmüş. Sabah-akşam işaretleri... İlk üç gün 0,5 mg bombadan bir adet sabah, 4.günden sonra haplanmaya akşamda başlıyoruz. Anlaşılıyor ki Pfizer bizi maça hazırlıyor. 8. gün dozaj yükseliyor ve 1 mg'lıkları sabah akşam yuvarlıyoruz.
Şunlarda prospektüsden;

Eğer siz, aileniz ya da bakıcınız, sizin için atipik (alışılmadık) olan ajitasyon, depresif duygu durumu veya davranış, ve düşünce değişikliği farkederse ya da aşağıdaki belirtiler ortaya çıkarsa Champix kullanmayı bırakınız ve derhal doktorunuzu arayınız;
-İntihar veya ölüm düşüncesi, intihar girişimi
-Yeni ya da kötüleşen depresyon, kaygı hali veya panik atak-Ajite veya huzursuz hissetme
-Saldırgan, sinirli ya da öfkeli davranış
-Tehlikeli dürtülere göre hareket etme
-Aktivite ve konuşmada aşırı artış (mania)
-Anormal düşünce ve hisler
-Orada olmayan şeyler görme veya duyma (halüsinasyon)
-İnsanlarda size karşı olduğunu hissetme (paranoya)
-Kafası karışık hissetme
-Davranışlarda ve duygu durumlarında diğer değişiklikler.


Nasıl? Güzel mi? Şaka değil bunların hepsi prospektüsten alıntı. Açıklaması bence kolay. Sigara içmekten zevk alıyorsun, sonra bu bağımlılık yapıyor. Bu arkadaşta beyinde neresi zevk alıyorsa/bağımlılık yapıyorsa oranın içine sıçıyor.

(İlacı kullandığımın 16. günü gelen ekleme; bende sadece biraz iş-güç ile ilgili karamsarlık başladı o kadar. Yoksa intihar etmeyi vs. düşünedim, düşünmüyorum.)




Akşama kadar kafamda sigara konusu döndü durdu, döndü durdu. Ne yapacağım nasıl yapacağım vs. Hayatımda ciddi olarak sigarayı bırakmayı hiç denemedim. İki kez laf olsun diye;

1.) 5-6 sene evvel Zyban denen ilaçla ki halen piyasada ve onunla bırakanlarda mevcuttur. Ben bu ilacı aldım. Zyban'da da gerçekten nikotin krizine girmiyorsunuz.

(16.gün gelen ekleme, aradaki fark ne derseniz, Zyban'da Champix'de de canınız sigara istemiyor ve nikotin krizine girmiyorsunuz. Hatta Zyban'da biraz Polyanna'ya dönüyorsunuz çünkü kendisi bir anti-depresan. Hikayesini başka yerde okursunuz ancak özeti, testler sırasında deneklerden bazılarının sigarayı bıraktığı görülüyor vs. vs. Yani esas amacı anti-depresan.  Karşılaştırmaya devam. Zyban'da benim aklımdan sigara hiç çıkmadı, Champix'de ara da bir geldi. Zyban'da sigaranın tadı değişmedi, Champix'de sigaranın tadı bok gibi oldu vs. vs.)

Neyse ben Zyban aldım canım sigara istemedi. Bekledim bekledim, saatler geçti, bekledim. Akşam oldu bekledim. Gece oldu bekledim. Yatarken bekledim. Sonra dedim lan bu nasıl bir ilaç bir tane içeyim gitsin. Böyle böyle ilaç çerez oldu 6-7 gün sonra babama verdim. O ne yaptı bilmiyorum.

2.) Diğer denemem 2010 yazında, sinirlenip sigara paketini bir müşterinin sistem odasında fırlattım gitti. Evet iki gün içmedim. Benim için büyük başarı, tarihte ilk. Ancak o iki gün boyunca içtiğim suyun, çiğnediğim sakızın ve çitlediğim kabak çekirdeğinin haddi hesabı yoktu. Iki gün cehennem azabı yaşadım. Konsantrasyonum bozuldu, yapmam gereken işleri yapamadım. Sonra önemli bir müşterimizle telefonda kibarca restleşince (ki senelerdir yapmadığım birşey, diplomatik olamadım) yaktım bir tane ve azap sona erdi. Durum buydu yani. Önceden ciddi olarak böyle bir işe yeltenmemiştim. 


Neyse dönelim pazar gününe. Mal mal oturdum, arada 1-2 tane sigara içtim. Akşam oldu Behzat'ı beklemeye başladım. Behzat saati geldi başladı. Birinci reklam arası oldu, kalkıp sigara içmedim. İkinci reklam arası oldu yine aynı. Üçüncü reklam arası, o da öyle. Ama aklıma sigara gelip gidiyor. Lan ne oluyoruz dedim. Normalde ben her reklam arasında mutfakta bir çay sigara yapıp geliyordum. Bir terslik oldu anlamadım valla. Canım da istemedi. Neyse o gün yani ilk gün ilaçtan mı psikolojiden mi 4-5 tane ancak içtim. Normalde bu 15'i bulurdu. Gece Yağmurla birlikte yattık. Öğlen kaç kilo hamsi yedim bilemiyorum gece saat 23'te bile yediklerim içimden geliyordu. Bir o tarafa döndüm bir bu tarafa uyuyamıyorum. Dalmışım, içim geçmiş... Sonra burnumdan kusmuklar gelerek uyandım. Ölüyorum lan dedim kendi kendime! Allah'a yalvardım ''-Ey yüce Tanrım tamam canımı al da böyle burnumdan kusmuklar gelerek alma...'' Allahım o nasıl bir azap. Benim böğürmelerime Yağmurda ayaklandı. Elimle ağzımı burnumu tuta tuta banyoya koştum,  koştum ama burnumdan fışkıran kurmuklar yatağa-yorgana, yerlere döküldü. Peşimden Yağmur koştu. Anlamadı, bana baktı. Midemde fazlalık ne varsa lavaboya çıkarttım.  Sonra içimden Champix'e ana avrat düz gittim. Yani tamam fazla yerim, göbeğim çatlar, ama hayatımda hiç burnumdan yediklerim gelerek uyanmadım. Ekşi’de Champix ile ilgili okuduğum yan etkiler aklıma geldi. Hd kalitesinde kabuslar, mide ağrıları vs. vs. Sonra bunları düşünürken uyuya kalmışım.


İkinci gün Sabah çok zor kalktım. Eşim herhalde elli kere seslenmiştir. Kahvaltımı yalandan edip, mutfakta dolabın içinde duran Champix’in kutusuna yan yan baktım. Yağmur’un çizdiği resimler aklıma geldi. İkinci günün tabletinide çaktım gitti. Boğazımda azıcık ağrı-yanma vardı. Kronik farenjitim nüksetti diye düşündüm.


İşe gittim, kendi kendime ‘’-madem bu boku yedim odamda bari içmeyeyim, ofis dışına çıkayım’’dedim. Girmeden bir tane Kent Grey içtim girdim. Bir saat geçti lan baktım sigara içmiyorum. Aziz Abi salonda tüttürüyordu. Gittim onun yanına bir tane yaktım. ''-Hay anasını bu Kent’in tadı bok gibi olmuş, naylon içiyorum galiba...''  Gittim arabada Marlboro Light vardı onu aldım. Ondan yaktım bir tane, o da ne;  ''-Bu da bok gibi'' La havle daha Champix’le ikinci gün. Ben uyanmadım tabi bu duruma. Boğazımda az-biraz ağrı var ya ben onunla ilgili sanıyorum. Gün boyu ağzım gözüm yandı. Sigaranın tadı iğrenç… Ben halen sigaralar boktan diye düşünüyorum. Champix’den olabileceğine ihtimal vermiyorum. Akşam eve girmeden gittim bir Parliement Aqua Blue aldım. Ondan yaktım. ''-Hasstir bu ne ya, Parliement’te naylon gibi.'' O zaman kafam dank etti. Welcome to the Champix!!!  İkinci gün gece yatana kadar yarım paket sigarayı ancak içebildim. Tadı iğrenç, zaten canım da istemiyor.

Üçüncü gün bu durum azaldı. Ama sigaranın tadı yine boktan, yine canım istemiyor. Bir-iki saat çalışıyorum aklıma geliyor ‘’-aaa sigara içmemişim’’ deyip gidip bir tane yakıyorum. Dördüncü gün, beşinci gün, altı, yedi, sekiz, dokuz. Bugün dokuzuncu gün gecesi. Seyir böyle. Canım sigara istemiyor. Zaten tadı da bok gibi. Ulan diyorum Pfizer sıçtın zevklerimin içine. Hayatta en çok zevk aldığım şeylerden biri çay-sigara,
  Türk kahvesi-sigara… İçine ettiler anlayacağınız.  Gelelim ahval ve şeraite;  İşe başlarken %10-20 bırakma isteğim şu an %50 ye çıktı. Hatta bırakabileceğime inanmaya başladım. Nikotin krizine girmiyorum. İş yaparken dikkatim pek dağılmıyor. Arada sigara içmediğim aklıma geliyor, gidip bir tane yakıyorum o da alışkanlıktan. Yani içmeyim desem sanıyorum şu an şu gece içmeyebilirim atarım bu pisliği hayatımdan. Ama kendimi kasmayayım 14.günü bekleyeyim diyorum. Yan etkilerine gelince, Ekşi’deki milletin yazdığı gibi HD kalitesinde kabuslar görmedim, midem bulanmadı-ağrımadı ancaaakkk hayvan gibi yemek yiyorum bu ilaçtan mı, sigarayı azalttım ondan mı (2. Günden itibaren 1 paket 2 gün gidiyor) doyduğumu biliyorum ama yemeğe devam ediyorum. Göbeğimin çatlayacağını hissediyorum yine yiyorum, böyle bir durum yani. Sanıyorum ilaç insanı balıklaştırıyor. Farkettiğim ve en gıcık kaptığım yan etkisi sabah kalkamıyorum.

(16.gün gelen ekleme, bu uyanamama durumu bir hafta on gün sürdü. Sonra normale dündüm)

Hakikaten benim için bir eziyet oldu. Üçüncü yan etkisi tesbih çekiyorum. Valla seneler evvel aldığım sedef tesbih artık elimden düşmüyor.

FDA'nın (ve sağda solda bok atanların) uyarısı gibi intihar etmeyi vs. düşünmüyorum. Sonuçta üreticiler bir milyon kişi de test yapsa , 999.999 kişiye bir bok olmasa ama bir milyon kişinin içinden bir kişi intihar etse bunu prospektüse yazıyorlar, yazmak zorundalar. Artı sigara sektörü gibi kapitalizmin silahlarından birinde, bir sürü dümenin döndüğü bir konuda bu ilaca bok atılmasını da gayet normal karşılıyorum. Hatta Amerika'da yasaklanırsa şaşırmam.

Durum budur. Bunları yazıyorum ki bu işe bulaşacak arkadaşlara bir fikir versin. Bir de eş dost soruyor 20 dakika telefonda anlatmak zor oluyor. Buradan okurlar.

 

Bırakma gününe 5 gün kaldı. Pazar günü büyük gün. Muhtemelen bırakırım. Muhtemelen diyorum çünkü belli olmaz bir durum olur kafamın tası atar vs. Tek düşündüğüm şu an canım istemese de aklıma geldiğinde gidip bir tane yakabiliyorum ama o zaman ne yapacağım? Kafama takılan tek konu bu...


Postalanma Zamani Monday, 10 January 2011 22:23 GTB Standard Time
Comments [0]  |  Permalink

Etler alındı, güzel güzel kuşbaşı kesildi. Bir kaba konup hakiki zeytinyağı gezdirildi. İşi tamama erdirmek için bol bol sarımsak soyuldu. Güzelce havanda dövüldü. Alayı bir kaba boca edilip, el ile çevrildi, karıldı.

Sarımsakları soyarken dikkatimi çeken biraz iri kıyım, kimisinde bir dişi cevizin yarısı kadar... Yani işkillenmedim değil. Pakete baktım beynimden vuruldum;






Taa taaaaa mal Çin malı çıktı. Arkadaşın şekli-şemali, paketi yukarıda görüldüğü gibi olup marketlerimizde arzı endam etmektedir.

Korkmaz Garlic
0 352 351 18 80
Kayseri
Barkod No : 6935118806685

Buyrun Kastamonu Taşköprülünün cenaze namazına...

Not: 69 ile başlayan barkodlar Çin malı olup, 869 ile başlayanlar Türk malıdır.

Postalanma Zamani Tuesday, 18 May 2010 22:23 GTB Daylight Time
Comments [0]  |  Permalink

Benim gibi ıvır-zıvır sitelerin parolalarını Firefox'ta tutuyor ve bunları yedeklemek istiyorsanız şu yolu izleyin;

Başlat, Çalıştır,

%APPDATA%\Mozilla\Firefox\Profiles

xyz+2137.default gibi yazan klasöre girin. Orada bulunan key3.db ve signons.sqlite dosyalarını alıp yedeklemeniz yeterlidir.

Not: Firefox 3.5'te geçerlidir.
Firefox 3 için signons3.txt , Firefox 2 için signons2.txt 'yi de yedeklemeniz gerekir.

Postalanma Zamani Thursday, 11 February 2010 23:54 GTB Standard Time
Comments [0]  |  Permalink

Yani güvenlik yapacağız diye... Basit bir komut satırını bile karın ağrısı yaptırmışlar.

İş başa düştü. Basit bir reg dosyası ile sağ tuşa şöyle bir olay ekliyoruz;




Bununla hem dizinleri, hem diskleri Administrator yetkisi ile komut satırından açabilirsiniz.


Windows Registry Editor Version 5.00

[HKEY_CLASSES_ROOT\Directory\shell\Runas]
@="Komut Satırını Administrator ile Ac"

[HKEY_CLASSES_ROOT\Directory\shell\Runas\Command]
@="cmd.exe /k \"pushd %L && title Yasasin Admin ile CMD\""

[HKEY_CLASSES_ROOT\Drive\shell\Runas]
@="Komut Satırını Administrator ile Ac"

[HKEY_CLASSES_ROOT\Drive\shell\Runas\Command]
@="cmd.exe /k \"pushd %L && title Yasasin Admin ile CMD\""

AdminCmd.zip (,3 KB)
Postalanma Zamani Tuesday, 02 February 2010 00:49 GTB Standard Time
Comments [0]  |  Permalink

En iyi 3 Rbl yılların tecrübesiyle sabittir, şöyle

1. sırada Spamhaus: Liste düzgün çalışır, gereksiz kayıtlar, canınızı sıkacak domainler vs. kesinlikle ekli değildir. Yani Spamhaus bir iletiye spam diyorsa düşünmenize, bakmanıza gerek yok, kesinlikle spamdır. Hiç şaştığına denk gelmedim. Tek geçerim. Zen'in gücü...

2. sırada Spamcop: Bu da aynı şekildedir. Düzgün çalışır. Korkmadan kullanabilirsiniz.

3. sırada Barracudacentral: Bunu 3-4 aydır kullanıyorum. Yukarıdakilerden kaçanların %30-40'ını temizliyor. Şimdiye kadar bir cinsliğini görmedim, bir şikayet gelmedi.

En rezil 3'e gelirsek üçü de aynı zırtapozların:

1. sırada UCEPROTECTL2: Bunlar çakal, haraç ister. Liste yapmışlar TTNET'in ip bloğunun %90'ını bloklamışlar. Adamların haklılık payı olsa da sorun şurada, arada sizde varsınızdır, listesinden çıkarmak için para isterler. Ben yaptım oldu... Ip adresiniz listelerinde ise ciddiye almayın, yazışmayın, paniklemeyin. Nasıl olsa bu herifleri kullanan aklı başında kimse yok.

2. sırada tabii ki UCEPROTECTL3: Yukarıdakinin 3. levelı... Aynı durum geçerli.

3. sırada yine bu dangozların Backscatter: Kabusun kabusu, liste yapmada üstlerine yok.

Yok artık Ali Sami...

Postalanma Zamani Thursday, 06 August 2009 23:57 GTB Daylight Time
Comments [0]  |  Permalink

Daha önce keyifle yazdığım bu konuya bir düzeltme yapmam lazım.

Tavsiye etmiştim ya, özür dileyerek geri alıyorum. Demek ki ve ne yazık ki Kamil Koç’ta bir standart yok. Bir seferdeki kalite diğer seferdekiyle bir değil, farklı.

Giderken nasıl keyifli gitmişsem dönerken tam tersi oldu. Bandırma’dan Rahat seferini denk getiremediğim için Ankara'ya giden normal bir Kamil Koç ile Bursa’ya kadar gittim. Yani cebimden fazla para vererek önce Bursa'ya oradan da Rahat seferi ile Ankara'ya gitmek istedim. Bursa’dan gece 23'de Rahat ile Ankara’ya döneceğim. Bandırma’dan Bursa’ya giderken muavinle konuşuyoruz, Rahat konusu açıldı. Çocuk dedi ki “-abi gel bizimle, bak biz Ankara'ya gidiyoruz zaten, rahat edersin” Bende bacaklarım uyuşur, uyuyamam Rahat’ta internette dolanırım, müzik dinlerim vs. dedim. Sanki muavinin içine doğmuş gibi ısrar etti, “-abi bizimle gel, ben biletini iptal ettireyim” Neyse Bursa’ya vardım. Daha otobüsün saati var. Terminalinde dolandım, yemek yedim. Saat geldi, gittim perona… Muavine (nam-ı diğer host mu oluyor?) valizimi verdim, geçtim koltuğuma oturdum. Otobüsün çalışmasıyla  Bursa’nın içinde Formula 1’e katıldık sandım. Gazlamalar, makaslar hırla. La havle… Muavine sordum şoför genç mi? 30 yaşlarında dedi ve hayırdırı da ekledi. “-birader aklı başında biri böyle mi sürer” dedim. Muavin pişkin pişkin “-abi araba bizim, öyle kiralık değil ki yaktığı mazotu hesaplayalım” deyiverdi. Demek ki otobüs ve şoförü kiralık olunca veya gündüz olunca daha bir değişik oluyor.
Neyse, ne bilgisayarı açtım, ne radyo dinleyebildim. Allah’a dua ediyorum ki şu şoför değişsin diye. Bozhöyük’e geldik ama nasıl geldik sormayın gitsin. Mola verildi. Mola bitti. Baktım şoför değişiyor genç şoför gitti en arkaya ayakkabılarını çıkardı, gömleğinin düğmelerini açtı yattı. Yeni şoförümüz 40 küsür yaşlarında “-hahh tamam bu orta yaşı geçmiş, işte tecrübe geliyor” dedim. Dedim de gelen gideni aratır derler yaa bu da öyle oldu. Hayatımda bırakın (hadi otobüse binmiyorum da) bir arabanın bile bu kadar devirsiz kullanıldığına denk gelmedim. Düm düz yolda gidiyoruz birader bir gaz veriyor kesiyor, gaz veriyor, kesiyor. Devir saati muhtemelen mevcut değildi. Tam bu olaya alışmaya başladım kardeşim bu sefer otobüs düm düz yolda gezinmeye başladı. 3 şeritli yolda bir en sağa gidiyoruz, sonra tekrar ortaya geliyoruz. Bu bir kere falan değil, hani olur çukur vb. bir şey anlayacağım, kaymak gibi yol, uçak indiririm. Bilenler bilir, Sivrihisar’a yaklaşıyoruz. Artık kendi kendime dedim herhalde şoför’ün kafa güzel. Otobüse baktım bir-iki kişi hariç herkes horul horul uyuyor. O bir-iki kişi de pür dikkat kesilmiş yola bakınıyor. Dayanamadım kalktım gittim şoföre “-Kaptan, iyi geceler, acelemiz var herhalde” dedim. Kaptan şaşırdı, şöyle bir döndü bana baktı “ yooo acelemiz yok” dedi.  Artık patladım, yanardağ gibiyim. “-bu ne kardeşim, bir gaz vermeler, bir kesmeler, koskoca yolda bir sağa-bir sola gezinmeler” Kaptan attan düştü, “-beyefendi yolda çukurlar vardı”. “-kardeşim çukur dediğin senin Bozhöyük’ten beri mi var? Otobüse bindin Bozhöyük’te nerdeyse geldik Sivrihisar’a çukurlar bitmedi mi? Kafan mı güzel, uyuyor musun anlamadım” deyiverdim. Ben öyle deyince şoför patladı, “-yok ben şu kadar senelik şoförümde yok ben içki içmem de” vs. vs.  İyi dedim tamam polisi arıyorum. Tabi bu konuşmalar olunca (yada bağrışmalar) kimileri uyandı, ne oldu ne oldu diyor. Eben geberip gidecez haberin yok be birader.

Oturdum yerime artık tabelalarda Polatlı yazmaya başladı. Anlayacağınız Sivrihisar kavşağını geçtik. Aradım 155’i bayanın biri çıktı, durumu anlattım. Dinledi, dinledi, dinledi ve dedi ki “-beyefendi burası Sivrihisar, siz 5-10 km sonra tekrar arayın Polatlı Trafik çıkar.” İyi dedim. Bu arada şoförümüzün içindeki cin çıktı yerine melek geldi. Aman Allah’ım o ne güzel sürüş, o ne keyifli sürüş. 5-10 dakika sonra tekrar aradım 155’i yine aynı bayan. Yine mi Sivrihisar? “-evet Sivrihisar, bir 2-3 km sonra tekrar arayın” Hay Allah’ım. Aradım az sonra 155’i yine bayan, artık dayanamadım “-hanımefendi sizin yok mu telsiz irtibatınız vs. anons edin durumu”.  “-beyefendi Polatlı Trafik ile aramızda telsiz irtibatı yok”. “-madem öyle lütfen bana Polatlı Trafiğin telefonu verir misini?” Verdi bir numara aradım bir bey çıktı “-Polatlı mı?” “-evet Polatlı Trafik” , “-hahhh bende sizin aradım…” Adamcağız şaşırdı. Anlattım durumu. “-tamam beyefendi ben telsizle anons geçiyorum, Polatlı içerisinde otobüsü ekiplerimiz durduracak” 3-5 km vardı bu lafı duyduğumda.

 Polatlı yazdı, Topçular Diyarına Hoşgeldiniz yazdı. Paranoyam tuttu. Bu sefer 155’i aradım. İlk aradığım Polatlı Trafiğin direk telefonu idi. İstedim ki ofsaytta düşmeyelim, biliyorum ki 155’e yapılan ihbarlar kayıt ediliyor. Çıktı bir bey anlattım durumu. “-beyefendi az önce ekiplere anons geçildi, ekiplerimiz Polatlı’da otobüsü bekliyor.” Bu arada ilk kavşağa geldik, baktım kimse yok. Haydaaaa… Az daha gittik ikinci kavşağa geliyoruz Polatlı içinde. Heyttt be ekipler durmuşlar ışıklarda bekliyor. Polis amcam yolun ortasında durmuş, elinde fener, işaret ediyor sağa çek diye. Sağa çekti bizimki. Kapılar kitli. Seslendim açar mısın diye açıverdi. Bende indim. Bu arada önümdeki amcam bu olaylar olurken diyordu ki bana “-yeğenim bu içmiş herhalde, baksana otobüsü nasıl sürüyor, kafası güzel vs. vs.” Yani ben bir dediysem önümdeki koltukta oturan amcam 10 dedi. Dedi de polislerin yanına geldim, durumu anlatacağım. Herhalde oda gelir gördüklerini anlatır, o da ne , baktım otobüsün dibinde sigara yakmış tüttürüyor. Neyse daha ben polis ekibinin yanına yanaşır yanaşmaz, kaptan efendi dedi ki “-ben bu beyefendinin de alkol muayenesinin yapılmasını istiyorum, o da üflesin”. Zuahaha yaa valla gülmeye başladım, dedim polislere “-ben yedek şoförüm, arada otobüsü ben sürüyorum , bu nedenle bende üfleyeyim”  Polisin biri dedi ki gerek yok siz yolcusunuz, alkol alsanız ne olur. Dedim “-olmaz lütfen bende üfleyeyim” Zorla üfledim. Alkol-malkol yok tabi sıfır. Bu arada yedek şoförü de uyandırdılar oda üfledi, bağırıyor, çağırıyor, bir ara benim üstüme yürümeye kalktı muavin tuttu, polisler araya girdi. Üflediler ya aletlere sıfır çıktı, polisler bana ikna olmam için gösteriyor, “-beyefendi alkolleri yok” Tamam yok olabilir de bir insan nasıl böyle otobüs sürer anlamadım. Takoğraf geldi. Polis amcam eviriyor çeviriyor, bana gösteriyor . Dayanamadım “-abi bana gösteriyorsun da ben ne anlarım bundan bir sürü çizgi bir sürü bilmem ne” O da temiz çıktı. Ya birader nasıl olur, eğer o otobüs 90’ı aşmadıysa bende tekerlek olayım. Yalan- dolan. Kalıbımı basarım aştık. Polise ısrar ettim, içeriye bakın numara var, alet var takoğrafı yakışıklı yapan ama dinletemedim. Bu arada valla otobüste o kadar erkek var ya hiç biri gelmedi benim/ekibin yanına. Gele gele bir bayan geldi ve dedi ki “- memur bey ben İnegöl’den bindim valla buraya kadar hep tedirgin geldim, şoförler çok kötü sürüyor otobüsü, ben de rahatsız oldum” Valla ablam otobüsteki saplardan daha erkek çıktı, takdirimi kazandı. Neyse polis amcam harika bir tirat okudu “-beyefendi duyarlı bir vatandaş olarak bizi aradı, bizde görevimizi yaptık herhangi bir sorun görünmüyor, yolunuza devam edebilirsiniz” Kaptan bana baktı, pis pis gülüyordu. Tam ekiplere teşekkür ettim dönüyordum ki polislerin biri durdu “kardeş sen bu otobüsle gitme istersen, seni başka otobüse bindirelim” dedi.  Kendisine ve diğer polislere teşekkür ettim, otobüse bindim. Gün doğmak üzereydi. Kaptanımız Sivrihisar’da sonra içindeki trafik canavarı yok oldu ve Ankara’ya gelebildik.

Neyse bunu üzülerek yazıyorum. Kamil Koç ile Bursa’ya giderken nasıl rahat ettim ve takdir ettim ise dönüşteki bu kabusu da ne yazık ki üzülerek yazıyorum. Zaten otobüse binen/binebilen bir insan değildim ve kendi kendime dedim ki tamam binersem Kamil Koç Rahat ile… Ama tövbe, binlerce kez tövbe... Bandırma Bursa arasında bindiğim o Ankara otobüsünde ki muavinin dediklerini hatırladım, "-abi gel bizimle rahat edersin..."

Eve geldim, kızım uyandı, sarıldım, öptüm, öptüm...
"-ne yaptın babaaaaaaaaa?"
"-ne yapacağım kızım, sabaha kadar otobüs sürdüm..."
"-kimin otobüsü babaaaaaaaa?"
"-Kamil'in otobüsünü kızım, Kamil'in otobüsünü..."

Bu yazının ilkine buradan ulaşabilirsiniz

Postalanma Zamani Wednesday, 11 March 2009 23:25 GTB Standard Time
Comments [0]  |  Permalink

Gece gece kuruşu kuruşuna kadar benim helalim olan mp3’leri DRM saçmalığı yüzünden Linux yüklü sistemimde dinleyemeyince iş başa düştü. Bunun için malzemeler;

Bir adet SoundTaxi alınır,
Settings’den Compression Quality keyfimize göre ayarlanır,
Encoder for video file’dan evrimi gerçekleştireceğimiz tür seçilir,
Ve taaa taaa…

Postalanma Zamani Wednesday, 11 March 2009 22:53 GTB Standard Time
Comments [0]  |  Permalink

Afyon Bolvadin'de 1 hafta kadar kalınca yemek nerde yenir yazmak farz oldu. İlk denememiz Bülent Abi, Dinçay (aka=Baba) ile Konyalı, tandırlı-mandırlı bir yere girdik. Önden ben mercimek, onlar işkembe çorbası söyledi. Mercimek'in gelişinde zaten bir ofsayt durum vardı. Daha ilk kaşığı salladığımda burnuma çiğ un kokusu geldi. Yanılıyor muyum dedim, ağzıma götürdüm, yuttum. Hayır, doğru, bildiğiniz çiğ un kokuyordu. Anlamadım biz mercimek çorbasına un koysak da kavurup koyarız. İçemedim. Baba’ya dedim bakayım şu işkembenin tadına, o da ofsayt. Ekmek yemeye başladım, kafamı sağa çevirdim. Semirmiş bir hamam böceği seyir halinde duvarda deziniyordu. Sigortalarım iyice attı. Saat zaten gece yarısına yaklaşıyor, açık yer bulmak çok zor. Bir de anlamadığım bu Afyon Şuhut, Çay, Bolvadin’de esnaf saat 5’ten sonra dükkanları kapıyor. Yani yediniz, yediniz, yemediniz aç kaldınız. Bu kış diye mi böyle yoksa her mevsim mi, ya da küçük yerler olduğundan mı bilemiyorum.  Neyse Baba'ya dedim ben bunları yiyemem, gidelim başka yere. Bülent Abi ve Baba aç kalmamak uğruna çorbalarını zar-zor yediler.  Bu arada garson bana bakıyordu seslendim; “- birader bir şey söyleyeyim mi, bu hayatımda gördüğüm en kötü mercimek çorbası.” Bozuldu, tabağı aldı bir de duvarda gezen kara fatmayı... Başka bir şey isteyip istemediğimi sordu, istemedim. Çarşıda dolandık, nerde yesek, şura iyiye benziyor, yok ora iyi değil. Resmen kumar oynuyoruz. Sonra Ziraat Bankası yanında Doyum Sofrası’na geldik. Nam-ı diğer Çeto’nun yeri. Bizi genç bir arkadaş güleryüzle karşıladı. Selam verdim, girer girmez dediğim ilk şey “-kardeşim burada mercimek’e çiğ unu niye katarlar?” oldu. Genç arkadaş “-abi biz kavurup katıyoruz” deyince elektriği aldım ;) Az biraz mercimek, tavuk sote istedim. Masaya geçtim. Baba ve Bülent Abi’de söylediler bir şeyler. Siparişler geldi. O da ne? Az dediğim halde tabak resmen çift kişilik koltuk, yetim doyuran. Kardeşim bir içmişim çorbayı, yemişim tavuk soteyi. Ohhh beee, hani diyor ya reklamda “-annenizin lezzeti” valla aynen öyle. Bu arada keyfim yerine geldi, yüzüm güldü. İnsan evinden uzakta çalışırken, bin bir türlü sorunla uğraşırken güzel bir yemek inanın çölde su gibi oluyor, mutlu oluyorsunuz, kendinizi ödüllendiriyorsunuz. Birilerine komik gelecek ama aynen böyle. Genç arkadaş seslendi “-abey, kaymaklı ekmek kadayıfı yer misiniz?” Birader hayatımda toplasan yediğim 2-3’tür. Tüüü daha doğrusu film Bolvadin’de Çeto’nun yerinde koptu. Ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Geldi kadayıf, üstünde kaymak. Bu da aynı şekilde yetim doyuran. Valla bir yedim bir yedim utanmasan Bülent Abi’den Baba’dan bir daha yiyecektim. Hoş Bülent Abi kolesterolün zararlarını geçirdiği kalp ameliyatları eşliğinde anlattıkça kaymaklı ekmek kadayıfı çakıl taşlara dönüşü verdi. Neyse uzatmayayım Bolvadin’de kaldığım sürece her gece (istisnai ve bir de güzel durum Doyum Sofrası sabaha kadar açık) oradaydım. Ve her gece farklı yemeklerden yedim, durdum, finali kaymaklı ekmek kadayıfı ile yaptım, çatladım. Çeto'nun yerinden her çıktığımda tövbe ettim "-bu kadar bir daha yemeyeceğim" dedim. Ama ertesi gün tövbemi bozdum. Hatta Ankara’ya dönerken gözüm döndü gittim Çeto’ya “-Abi bana sizin kaymaktan alır mısın?” dedim. Sağ olsun yolladı elemanını aldırttı, getirtti. Dayanamadım “-Abi sucuk nerden alayım” dedim. Verdi elemanını yanıma, yolladı bir sucukçuya. Böyle de sıcak kanlı biri.

Sonuç : Eğer yolunuz Afyon-Bolvadin’e düşerse mutlaka ama mutlaka yemek yiyeceğiniz yer;

Doyum Sofrası ( Çeto’nun Yeri)
Emirdağ Caddesi Ziraat Bankası Yanı Bolvadin/Afyon
Tel : (272) 612 75 04
Gsm : (543) 298 83 81 – (541) 233 93 93

Kalite-Lezzet : *****
Fiyat-Ekonomi : *****
Servis: ****

Haa bu arada unutmadan, bir de çarşıda Çarşı Pideci’sinden güzel güzel pide yiyebilirsiniz.

Not: Düzeltmedir. Ankara’ya döndüm belim ağrıyor. Tartıya çıktım, ibre 90’a vurdu. Yani 7-8 kilo birden almışım.  Bel ağrıları dayanılmaz noktaya gelince doktora gittim Mr çektiler. Demez mi “-son zamanlarda birden kilo aldın mı?” Aldım dedim. "-Belinde iki yerde fıtık var" dedi. Gözümün önüne Çeto'nun kaymaklı ekmek kadayıfları geldi. Doktora diyecektim "-sen ne anlatıyorsun birader, gel götüreyim de yeme" İki ilaç yazdı, “-zayıflayacaksın, spor yapacaksın” dedi.  Demedi demeyin durum bu. Motor çekmiyor artık, kasa ağır geldi. Ağrılarım geçmedi. Yakında tekrar bir Bolvadin’e gitme durumum var. Çeto’ya gidecek misiniz derseniz.. Tabii ki gideceğim ;)

Postalanma Zamani Tuesday, 24 February 2009 23:37 GTB Standard Time
Comments [1]  |  Permalink

Eşim öğretmen... Evde Acer Aspire 5101ANWLMI taşınabilir bilgisayarında sınav soruları hazırlayıp usb bellek ile okula götürüyor. Veya tam tersi okuldaki bir takım dökümanları eve getiriyor. Bu taşımalar esnasında ister istemez okuldaki bilgisayardan eve virüs geliyor. Windows Xp üstünde koşan önce Nod32 vardı. Baktım bir yerden sonra Nod32 kesmemeye başladı, yerine ev kullanıcıları için ücretsiz olan Avast'ı kurdum. Belirli bir süre Avast ile mutlu mesut geçinirken bir gece diskte çıkan rootkit bardağı taşıran son damla oldu. Avast bağırdı “-ben bunu silebilirim” diye ama rootkit girmiş bilgisayara yapılacak işlem belli : disk bölümlemesini uçur, yeniden bölümle, formatla. Xp yeniden kurmak, destek vermek, savaşmak için kendimi yaşlanmış hissettim. Yada artık sado-mazo değilim. Bunun sonucu belli, tilki ve kürkçü dükkanı… Dönüp dolaşıp aynı yere gelecektim. Yine usb bellek okula gidecek, virüsler gelecekti. Bu nedenle yapacağım iş belliydi, Linux'a terfi. Önce Debian 4.0 kurmaya niyetlendim (bu olay yaklaşık 2 ay önce oldu, henüz 5.0 yayınlanmamıştı) ancak gece vakti burnumdan solurken donanım sorunları ile uğraşmak istemedim. Hemen elimin altında daha güncel olan ve Debian üzerine kurulu olan Ubuntu 8.10 32 bit sürümünü denemek istedim. Önce cdrom'a takıp çalışabilir cd özelliği ile sabit diske kurmadan test ettim. Kamera hariç her bir nane (Ati Radeon Xpress 1100 ekran kartı, Realtek ALC 883 ses kartı, Ricoh kart okuyucu, Atheros AR2413 802.11 BG Kablosuz Ethernet vs. vs. sorunsuz) çalışıyordu. Zaten kamera ile işimiz yok... Hemen Windows Xp’yi imhaya giriştim. Diske kurulum başladı, gittim bir sigara içtim, iki dolandım ve bitti. Bu aşamada bilgisayarda 512 mb ram vardı. Güzel görüntüler (Compiz Fusion) uğruna odamdaki dolaptan bu gün için sakladığım bir 512 mb ram daha ekledim. Ubuntu rami 1 gb görünce şöyle bir rahatladı. Gelelim artılara ve eksilere;
Postalanma Zamani Tuesday, 24 February 2009 17:51 GTB Standard Time
Comments [0]  |  Permalink

Bursa'da başıma geldi. Fortiguard servisi açık. Video siteleri vs. yasaklanmış durumda. Ancak bazı siteler Fortiguard'a henüz bildirilmediğinden filtrelerden kaçabiliyor. Daha önce olduğu gibi iş başa düşünce IPS'e bir imza eklemek zorunda kaldım. Bununla flash ile yapılmış siteleri bloklayabiliyorsunuz.

F-SBID( --attack_id 9820;  --name "Adobe.Flash.Player.Streaming.Video"; --protocol tcp; --service HTTP; --flow from_server; --pattern "HTTP/1."; --context banner; --pattern "|0d 0a 0d 0a|"; --pattern "|46 4C 56 01|"; --within 4; )

Postalanma Zamani Thursday, 05 February 2009 23:40 GTB Standard Time
Comments [0]  |  Permalink

Bu yazıyı okuduktan sonra bir de bunu okumunazı öneririm. Çünkü dönüş macesası farklı geçti.

Şu an bu yazıyı Bursa’ya giderken, Kamil Koç’un bir otobüsü içerisinde yazıyorum. Otobüste internet var,  kulaklıkla 8 kanal müzik dinleme imkanı var, televizyon var, koltuklar rahat. Ben şoför arkasındaki tek sıralı koltuklarda en arka sırada motorun üzerinde gitsem de gayet keyifli geçiriyorum. Otobüs red dot design ödülü almış bir MAN. Senelerdir otobüse binmeyen hatta binemeyen bir insan olarak (bacaklarım uyuşuyor, sigara içemiyorum vs. vs. ) Ancak bu sefer durumum idare ediyor. En azından oyalanabileceğim oyuncaklar mevcut. Bunlarla oynarken Ankara’dan Eskişehir’e 3 saatte nasıl geldik anlamadım. Bu üç saat e-postalarımı okumak-cevaplamak, bir sunucuya bağlanıp ufak bir ayarı halletmek, bir şartname dosyasını okumakla geçti.


Gelelim artılara,

Cep telefonunuz açık,
Tek kişilik koltukta seyahat imkanı (otobüsün tamamı tek kişilik koltuklar yer almıyor, şoför arkası tek kapılardan taraf iki kişilik koltuklar)
8 kanal müzik imkanı (pop, thm, tsm, rock, klasik vs. vs.)
tek kanal televizyon (bir önde , bir ortada)
gprs üstünden adsl internet bağlantısı (açıklayacağımJ
Ekonomik (Ankara-Bursa 30 Lira)

Eksiler
Aşırı sıcak (pehh, bu muhtemelen benimle ilgili bir sorun, herkes kazakla oturuyor, bense tişört ile ama hakikaten çok bunaldım, içerisi hamam gibi oldu)
Güvensiz internet bağlantısı

İnternet bağlantısı Turkcell Gprs üzerinden Kamil Koç’un merkezi Bursa’ya kadar gprs üzerinden gidiyorsunuz. Bursa  merkezlerinden de sizi ADSL bağlantısı ile internete çıkarıyorlar.

İlk dikkatimi çeken Kamil Koç’un kendilerine bir dns server kurmak yerine hiç bir şekilde hazzetmediğim Open Dns’i kullanmaları.

>nslookup
Varsayılan Sunucu:  bytton
Address:  192.168.1.1
> server
Sunucu:  byttonAddress:  192.168.1.1
G_venilir olmayan yan_t:
Ad:      server
Address:  67.215.65.132

Otobüs içerisinde bağlantıyı Topex’in ürünleri ile sağlamışlar. Status sayfası açık, yol boyunca durumu izleyebiliyorsunuz;

Modem connection:  online, IP=172.16.8.36
PPPOE connection:  cat: /tmp/.pppoe-status: No such file or directory
Serial Number:  4907906
Firmware Version:  topex-1.0.6-HSDPA-IJTX-T
Kernel Version:  topex-1.0.9-root-IEA-P
Modem Version:  H1_1_8_13MCAP
Security:  unlocked
IMSI:  286015033284080
IMEI:  352679012773086
Signal Level:  23/30
Network:  0,0,"TURKCELL",0
Registration:  online

Proxy kullanılıyor;

Proxy

  PROXY BULUNDU!!!!

Proxy IP

  88.250.161.174

IP Adresiniz

  88.250.161.174

Genel IP

  88.250.161.174,127.0.0.1

Proxy Tipi

  ANONYMOUS

Proxy Adı

  1.1 dmz.kamilkoc.com.tr:3128 (squid/2.7.STABLE3)

...

  HTTP_VIA=1.1 dmz.kamilkoc.com.tr:3128 (squid/2.7.STABLE3)

Proxy Headers

  HTTP_VIA=1.1 dmz.kamilkoc.com.tr:3128 (squid/2.7.STABLE3)
HTTP_X_FORWARDED_FOR=127.0.0.1


Herhangi bir içerik filtrelemesine veya port sınırlamasına denk gelmedim. Şöyle ki 60.xxx lerdeki saçma sapan bir portta dahi bağlandım.  Ancak pptp vpn’i desteklemiyor. Bu konuda Kamil Koç’un bilgi işlemcilerinin insanların mahremiyetine saygı göstermelerini bekleyerek pptp vpn’i desteklemelerini beklerdim. Bunuda yapacaklarına eminim.

Kamil Koç Rahat ile seyahat edeceklere bir not.   Web sayfası gezmenin dışında asla;

Msn kullanmayın,
Pop3/Smtp posta kullanmayın,
Bankacılık vb. şifre gerektiren işlemleri yapmayın.
Vs. vs.

Yani internette mal mal gezinmenin dışında özel işleriniz için asla kullanmayın. Open Dns’in ve kullanılan Proxy sunucunun güvenliğinin tartışmalığı olduğu bir noktada… Yanlış anlaşılmasın Proxy sunucu kullanılmasını garipsemiyorum, sadece ne kadar sağlam diyorum.

Sonuç, şuan neredeyse Bursa’ya girmek üzereyiz.  Herşeye rağmen 5-10 lira fazla para verip Kamil Koç Rahat’ı  kesinlikle tavsiye ederim.  Bursa Bilgi İşlemdeki arkadaşlara selam:)


Daha sonra gelen Not: Bu yazının ne yazık ki tam tersini, bir kabusu yazmak zorunda kaldım. O da burada.

Postalanma Zamani Saturday, 17 January 2009 23:23 GTB Standard Time
Comments [0]  |  Permalink

Ethernet kartlarının fiziksel adres olarakta tabir edilen Mac adresinin ilk altı hanesi üretici firmayı tanımlar. Ve Mac adresinizin unique (eşsiz,tek) olduğu yazılır. Örneğin 00:0E:35:01:02:03 deki 00:0E:35 Intel'e aittir. IEEE tarafından standardizasyonu yapılıp kayıt altına alınır. Bununla ilgili sorgulamaları http://standards.ieee.org/regauth/oui/index.shtml adresinden yapabilirsiniz.

Eğer Windows 2000/XP/2003/Vista vb. işletim sistemi kullanıyorsanız komut satırından; ipconfig/all yazarak yada Başlat/Ayarlar/Ağ Bağlantılarından Mac adresini öğrenmek istediğiniz ethernetinize tıklayarak Destek/Ayrıntılar'dan Fiziksel Adres kısmından Mac adresinizi görebilirsiniz.

Bir Linux işletim sistemi kullanıyorsanız konsoldan ifconfig komutu vermeniz yeterli. Ekranda beliren satırlardan “HWaddr” ten sonra yazan sizin Mac adresinizdir.

Eğer bir ağınız var ise belki sizde DHCP üzerinden belirli bir Mac adresine sürekli aynı ip adresini veya kablosuz erişim cihazlarınızda mac adresine göre erişim izni veriyor olabilirsiniz. Yada güvenlik duvarınızda Mac adresine göre kurallar oluşturabilirsiniz. Eğer bu tür güvenlik politikaları uyguluyorsanız bunun tek başına bir işe yaramayacağını bilmenizi isterim!

Herhangi bir şekilde Windows işletim sisteminizde Mac Adresinizi değiştirmek isteyebilirsiniz. Bu yapacağınız şeye göre değişir. Birşeyleri test ediyorda olabilirsiniz, bir şeyleri zorluyorda olabilirsiniz... Örneğin Dhcp sunucudan patronunuza atanan ip adresini alarak güvenlik duvarınızda uygulanan Mac adresi tabanlı politikaları geçmek (bypass) isteyebilirsiniz. (Not: Aynı ağda 2 tane aynı Mac adresi bulunumaz.)

Örneğin Windows Xp işletim sisteminde herhangi bir yazılım kullanmadan (ki bunu yapan tomarla yazılım mevcut, Smac , Macshift  vs.vs.) registryden değiştirebilirsiniz. Başlat/Çalıştır/Regedit yazarak şu dizeye ulaşın;
HKEY_LOCAL_MACHINE\SYSTEM\CurrentControlSet\Control\Class\{4D36E972-E325-11CE-BFC1-08002bE10318}
Bu dizenin altındaki 0000, 0001, 0002 diye giden değerler sizin aygıtlarınız olup bunların birinin altında kullanmış olduğunuz ethernet kartınız mevcuttur. Ethernetinizin olduğu ilgili anahtar adını bulduktan sonra içerisinde NetworkAddress değerini arayın. NetworkAddress kısmında yazan sizin Mac adresinizdir. Eğer NetworkAddress değeri yok ise sağ tıklayrak yeni bir Dize Değeri (String Value) oluşturarak adına (Value Name) NetworkAddress veriniz. Daha sonra buna çift tıklayarak değeri yazın. Örneğin Silicon Graphics (SGI) ait bir ethernet kartınız olsun istiyorsanız 080069 ile başlayan bir Mac adresi yazın. (toplam 12 hane) Örneğin "080069010203". Bu yazılış buna 08:00:69:01:02:03 yada buna 08-00-69-01-02-03 denk geliyor. Yeni Mac adresinizi yazdıktan sonra ilgili ethernet kartınızın üzerine gelip onar diyerek yeni Mac adresinizi etkin hale getirebilirsiniz. Eğer orijinal Mac adresinizi kullanmak isterseniz registry’deki ilgili anahtarı silerek tekrar onar deyiniz.

Bazı ethernet kartı sürücüleri bunu grafiksel arayüzdende yapmanıza izin veriyor. Bunu anlamak için ilgili ethernet kartınızın ayarlarına girerek gelişmiş sekmesine bakmalısınız. Eğer ethernet kartınız böyle birşeyi grafiksel arayüzden yapmanıza izin vermiyorsa yukarıdaki yolu takip ederek registry’den yapabilirsiniz.

Eğer bir Linux işletim sistemi kullanıyorsanız bu işlemi yapmak çok daha kolay. Konsoldan

ifconfig eth0 hw ether 08:00:69:01:02:03

yazmanız yeterli. eth0 yerine hangi ethernetinizin Mac’ini değiştirmek istiyorsanız (eth1, eth2 vs. vs.) konsoldan ifconfig yazarak ilgili etherneti bularak yazmalısınız.

Sonuç : Kurumunuzda, işyerinizde, evinizde güvenlik önlemi alırken Mac adresine göre politikalar geliştirmenin çok işe yaramadığını yada tek başına yeterli olmayacağını bilin. Eğer bir ağın sorumlusuysanız en azından ethernet ayarlarının değiştirilmesini, komut satırına ve registry'e erişimi vs. yasaklayın. Bunun için gerekli önlemler ayrı bir yazı konusu…

Burada şöyle bir soru gelebilir. Kablosuz modemim var, Mac adresine göre filtre koyup erişim sağlıyorum. Dışarıdan birisi (saldırgan) nasıl benim Mac adresimi görebilir derseniz Kismet vb. araçlarla erişim noktasına (AP) bağlı olanların Mac adresleri görülebiliyor veya bir takım paket toplama yazılımları ile havada uçuşan Mac adreslerini toplayabiliyorsunuz.

Bu yazı nerden çıktı derseniz, geçenlerde bir büyük devlet kurumunun bilgi işlem müdürünün bana Mac adresine göre politika düzenlediklerini söyleyince orada yaşananların basit bir halini buraya aktarmamın yararlı olacağını düşündüm. Kurumdaki sonuç malum, politika iflas ;)

Postalanma Zamani Thursday, 21 August 2008 23:08 GTB Daylight Time
Comments [0]  |  Permalink

Önce şunu yazayım adı bilinenin aksine Msn değil Msn Messenger. Msn dediğiniz Micro Soft Network oluyor. Gelelim konumuza, bu salak yazılımı neden kullanmamanız gerektiğini hızlı bir şekilde sıralayayım; 

1. Bu program aracılığıyla yazdığınız herşey (artık ne yazıyorsanız siz düşünün, sevgilinize-metresinize yaptığınız kurlar, patronunuza-iş arkadaşlarınıza küfretmeleriniz, bir projenizin bölümleri, şirket sırlarınız, devlet büyüklerine sayıp sıraladıklarınız, parolalarınız vb.) şifrelenmeden bir diğer tarafa gider. İşin içinde şifreleme olmayınca dinlemek çok kolaydır. Peki koskoca Microsoft, Msn Messenger'i neden böyle şifresiz bir şekilde çalıştırmaya devam (ya da ısrar) ettiğini düşündünüz mü? Neden?

Msn Messenger'i dinlemeye yarayan tomarla yazılım olduğundan ve bu yazılımlardan birinin evinizde/iş yerinizde/kafede ya da internetteki bir yerlerde çalışıp sizi dinlemediğinden emin misiniz?

Konu izlemeden açılınca şöyle birşey de Child Exploitation Tracking System (CETS) / Çocuk İstismarı İzleme Sistemi var. Bunun özeti Kanadalı bir polisin 2004 yılında Bill amcaya e-posta yollayıp  "-Ben bu sübyancıları, pis sapıkları izlemekte zorlanıyorum, gel şu işe bir el at" demesiyle ortaya çıkan bir proje. Bu sistemi dünyada Kanada, İtalya, İngiltere, Endonezya, Brezilya, Şili, Türkiye vs. (toplamda 12 ülke) kullanıyor. Olayın mantığı anahtar kelimeleri taramak/izlemek. Hatta konuyla ilgili bir yerde resimleri de taradığını okudum, teknik açıdan mümkün. Sizce bu teknoloji sadece çocuk pornocuları için mi kullanılıyor? Konuyla ilgili Microsoft'un sitesinde bir detay bulabilmeniz mümkün değil. Aklıma gelmişken ülkemizde bu anahtar kelimelerle ilgili aşağıdaki haberlere bakabilirsiniz ;)

http://www.ntvmsnbc.com/news/430060.asp
http://www.haberturk.com/haber.asp?id=48144&cat=200&dt=2007/12/18
http://www.milliyet.com.tr/2007/12/18/son/sonsiy04.asp?prm=0,9795039

Şimdi kendi ağınızdakileri izlemenin ne kadar basit olduğunu anlamanız için şuradaki http://www.msnsniffer.com veya buradaki http://www.immonitor.com programları indirip lütfen kendi gözlerinizle görün. (Bu tür tomarla programa sadece iki örnek) Sonuçta bu kişisel olarak neler yapabileceğinizi göstermek için, bunu birde kafayı bozan bir kişinin veya devletlerin yaptığını varsayın.

Tabii bunu yapmadan evvel ağınızda;

1. Switch varsa, ondan önce en önde olan ve sizin internete çıkmanıza yarayan cihazın (modem, firewall, router her ne ise) arkasına (switch’in önüne) araya hub koyup, programı kurduğunuz bilgisayarı bu huba bağlayın. Yani aradaki hub'ın bir kablosu en önde duran cihaza, bir diğer kablosu sniff yapacağınız bilgisayara, diğer bir kablosu ise switche gitsin.
2. Switch varsa sökün hub takın. (bu 1 numaralı seçeneği yapmaktansa daha kolay olanı)
3. Ağınızda zaten hub var ise birşey değiştirmenize gerek yok aynen yola devam.

Bunları yaparken göreceğiniz yazışmalardan kimseye bahsetmeyeceğinize dair yemin edin ;)

Haa yeri gelmişken yukarıdaki ağ düzeniyle (ama farklı programlarla) AIM, ICQ, Yahoo Messenger'ın da dinlenebildiğini yazmama gerek var mı? Bu durumdan muzdarip olmayan bildiğim kadarıyla Skype var. Eğer bu tür yazılımlar kullanmak zorundaysanız bari kötünün iyisini kullanın. (bana sorarsanız bu tür yazılımların hiçbirini kullanmayın.)

Bu sniff olayında iş sizin hayal gücünüze kalmış. İsterseniz Http (web) trafiğini, isterseniz POP3/SMTP (e-posta) trafiğini, isterseniz Ftp (dosya transfer) trafiğini yine aynı yolla izleyebilir/kaydedebilirsiniz. Vakit bulursam bunlara değinirim. Tabii bunlara karşı önlemlere de. Neyse yazmaya devam edelim. Bilmeyenler için bir not, bu sniff olayının daniskasını Amerika Echelon aracılığıyla zaten yıllardır yapıyor. Echelon'un bir benzeri ise bizim ülkemizde Milli Monitör aracılığıyla çalışmakta. Siz bakmayın sayfada "Spektrum İzleme Denetimi" vs. yazdığına. Gayet sağlam kaynaklardan biliyorum. Bizim bu Milli Monitör projesinin finansmanı önce Dünya Bankası tarafından karşılanacaktı. O zaman ki Telsizler Genel Müdürlüğü (yeni adıyla Telekomünikasyon Kurumu) projenin milli menfatleri gereği bu işin yabancı bir firma tarafından değilde Aselsan’ın yapması gerektiğine karar verince Dünya Bankası kredisini (neden acaba) pat diye geri çekti. Telsizler Genel Müdürlüğü ihaleyi zar-zor Aselsan’a (ve alt üstlenicilerine) verebildiler. Bu da bununla ilgili kısa bir bilgi olsun, devam ediyoruz.

2. Bir gün listenize eklediğiniz kişinin bot (bot'un ne olduğunu bilmeyenler robot diye okusun:) olmadığına nasıl ve ne kadar sürede emin olabilirsiniz? Canlı bir bot örneği görüp konuşmak isteyenler [email protected] adresini listesine eklesin. (Korkmayın ekleyin, bildiğiniz Microsoft'un Encarta Ansiklopedisinin botu, çatır çatır ingilizce konuşuyor) Şimdilik merhaba, nasılsın vb. bir-iki şey dışında Türkçe çok fazla birşeye cevap veremiyor. Ben sizin için denedim;

BadsectoR: Kız mısın erkek mi? 
Encarta® Instant Answers: Hiç fikrim yok.
Badsector : Benimle evlenir misin?
Encarta® Instant Answers: Hmm. I'm not sure about that one.  Let's try an Encarta search.

Bu noktada "-bot'un ne gibi zararı olabilir" diyenlere yazının devamını okumamasını salık veririm.

3. Hani listenizdekiler size, siz onlara dosya yolluyorsunuz ya, onlar direk birbirinize (direct connection) gitmiyor. Ya nasıl dediğinizi duyar gibiyim, önce Msn sunucularına ordan size/arkadaşınıza. Güzel mi? Eee sunucudaki dosyalar ne oluyor der gibisiniz? Allah bilir.

4. Öyle iğrenç bir kodlamaya sahiptir ki çok rahat manipüle edersiniz. Küçük programlarla karşınızdakinin ip adresini bulursunuz, karşınızdaki kişinin istediğiniz şeyleri yazmasını (ya da yazmış görünmesini) birkaç adımda yapabilirsiniz vs. vs. Hatta o çok severek kullandığınız bir özelliği var ya kıpraşım gönderme, o özelliği kullanan exploitler (kötüye kullanma) bile var. Bunun dışında listenizdeki arkadaşınızın dosya yollayıp bilgisayarınıza virüs bulaştırmasını daha sonra bu virüsün sizin listenizdekilere de otomatik gitmesini saymıyorum bile.

5. Son olarak böyle güzel taraflarını da unutmadım değil:
http://www.youtube.com/watch?v=GRsrkyM7xj8
http://www.youtube.com/watch?v=d1CD73G1VmI
Msn’de Tanıştı Evden Kaçtı!!!


Not: Bu kadar şeye rağmen halen bunu kullanmak isteyenler bari şu yazılımı
http://www.secway.fr/us/products/simplite_msn/getsimp.php kullanarak Msn Messenger'i şifrelesin.

Aaa şaka gibi. Bu yazıyı yazıp yayınladıktan hemen sonra posta kutuma şöyle birşey düştü ;
To: [email protected]
Subject: FW: Superrr, canin bir sarkici ya da sarki dinlemek istediginde aninda caliyor !!!!
MSN'in sitesinde bir uygulama buldum süper,  canin bir sarkici ya da sarki dinlemek istediginde aninda caliyor http://gallery.live.com/liveItemDetail.aspx?li=c4e5291a-97e0-45dc-a0b9-611ed133e72f&bt=10&pl=2  adresinden ADD e tıklayın yeter... otomatik bot MSN listenize eklenecek, oradan artık istedigin sarkici ve sarkiyi isteyebilirsin ya da kendin msn listene  [email protected] adresini ekle

Postalanma Zamani Tuesday, 05 February 2008 23:20 GTB Standard Time
Comments [0]  |  Permalink

Bana mı denk gelir bilmiyorum aldığım bütün Asus notebookların fanı bir zaman sonra ses çıkarmaya başlar. Bu malı aldığım zaman (M5200-N) ki kendisi o zaman Asus'un en üst serisi olurdu (Superior Mobility) ve bir Hacı Murat parası M5200Nediyordu. Bunda olmaz dedim aldım. Aradan bir yıl geçti geçmedi bunun fanıda zırlamaya başladı. Malın fan sesinin dışında başka bir yeri ile alıp veremediğim yok. Öyle birşey ki sessiz bir odada çalışıyorsanız çıkardığı gürültü sizi kesinlikle rahatsız edecekdir. Ya oturup müzik dinleyeceksiniz ya da gürültülü bir odada çalışacaksınız.

Bugün tam iş çıkışı çıkardığı seslere dayanamadım. İşlemci/fan yuvasının üstündeki ızgarayı söküp kompresör yardımıyla bir güzel üfledim. Sonra mucize buluş WD-40'dan yardım aldım :) Malı kapayıp eve geldim. Bu da tatmin etmedi yeniden açıp Titan'ın Nano Blue Thermal Grease'ini sürdüm.

Sonuç;
Normal şartlar altında adaptör eğer mala bağlı ise kesinlikle kullanamadığım Uçak Modunda (Asus'un maksimum performans modu) işlemci 50 derece civarında dolanıyor. Ki bu operasyondan önce 5 dakika da 70 dereceye yaklaşıyordu.
Araba modunda ise (yüksek performans modu) 40 derece civarında dolanıyor.

Şimdilik iş görür...

Postalanma Zamani Tuesday, 10 April 2007 23:14 GTB Daylight Time
Comments [0]  |  Permalink