FortiGuard Web Filtreleme servisini açtığınız halde, bazı web sitelerinin port 80'den yaptığı windows streaminglerinin bundan kaçtığını görürseniz (örneğin bu yazıyı yazdığım tarihte TRT'nin canlı yayınları) yapmanız gereken custom bir IPS imzası eklemek. Eklemek için ; Intrusion Protection, Signature, Custom, Create New demeniz. Gelen sayfada Name kısmına istediğiniz gibi bir şey yazdıktan sonra Signature’a ;

F-SBID( --attack_id 8640;  --name "Block.WMP.Get"; --default_action drop_session; --protocol tcp; --service HTTP; --flow from_client; --pattern "Pragma: xPlayStrm=1"; )
yazıp OK’e tıklamalısınız.

Daha sonra eklediğiniz bu IPS imzasını kullandığınız IPS profiline eklemelisiniz. Örneğin protect_client profilini kullanıyorsanız bunu editleyerek Add Custom Override’a tıklayarak, Signature kısmından göz atarak oluşturmuş olduğunuz bu yeni imzayı seçin. Daha sonra imzayı Enable edip Action’nını Block seçmelisiniz. Eğer kayıtlarınızda bu imzaya dair yapılan bloklamaları görmek isterseniz Logging kısmını da seçmelisiniz.

Postalanma Zamani Saturday, 28 February 2009 23:16 GTB Standard Time
Comments [0]  |  Permalink

Afyon Bolvadin'de 1 hafta kadar kalınca yemek nerde yenir yazmak farz oldu. İlk denememiz Bülent Abi, Dinçay (aka=Baba) ile Konyalı, tandırlı-mandırlı bir yere girdik. Önden ben mercimek, onlar işkembe çorbası söyledi. Mercimek'in gelişinde zaten bir ofsayt durum vardı. Daha ilk kaşığı salladığımda burnuma çiğ un kokusu geldi. Yanılıyor muyum dedim, ağzıma götürdüm, yuttum. Hayır, doğru, bildiğiniz çiğ un kokuyordu. Anlamadım biz mercimek çorbasına un koysak da kavurup koyarız. İçemedim. Baba’ya dedim bakayım şu işkembenin tadına, o da ofsayt. Ekmek yemeye başladım, kafamı sağa çevirdim. Semirmiş bir hamam böceği seyir halinde duvarda deziniyordu. Sigortalarım iyice attı. Saat zaten gece yarısına yaklaşıyor, açık yer bulmak çok zor. Bir de anlamadığım bu Afyon Şuhut, Çay, Bolvadin’de esnaf saat 5’ten sonra dükkanları kapıyor. Yani yediniz, yediniz, yemediniz aç kaldınız. Bu kış diye mi böyle yoksa her mevsim mi, ya da küçük yerler olduğundan mı bilemiyorum.  Neyse Baba'ya dedim ben bunları yiyemem, gidelim başka yere. Bülent Abi ve Baba aç kalmamak uğruna çorbalarını zar-zor yediler.  Bu arada garson bana bakıyordu seslendim; “- birader bir şey söyleyeyim mi, bu hayatımda gördüğüm en kötü mercimek çorbası.” Bozuldu, tabağı aldı bir de duvarda gezen kara fatmayı... Başka bir şey isteyip istemediğimi sordu, istemedim. Çarşıda dolandık, nerde yesek, şura iyiye benziyor, yok ora iyi değil. Resmen kumar oynuyoruz. Sonra Ziraat Bankası yanında Doyum Sofrası’na geldik. Nam-ı diğer Çeto’nun yeri. Bizi genç bir arkadaş güleryüzle karşıladı. Selam verdim, girer girmez dediğim ilk şey “-kardeşim burada mercimek’e çiğ unu niye katarlar?” oldu. Genç arkadaş “-abi biz kavurup katıyoruz” deyince elektriği aldım ;) Az biraz mercimek, tavuk sote istedim. Masaya geçtim. Baba ve Bülent Abi’de söylediler bir şeyler. Siparişler geldi. O da ne? Az dediğim halde tabak resmen çift kişilik koltuk, yetim doyuran. Kardeşim bir içmişim çorbayı, yemişim tavuk soteyi. Ohhh beee, hani diyor ya reklamda “-annenizin lezzeti” valla aynen öyle. Bu arada keyfim yerine geldi, yüzüm güldü. İnsan evinden uzakta çalışırken, bin bir türlü sorunla uğraşırken güzel bir yemek inanın çölde su gibi oluyor, mutlu oluyorsunuz, kendinizi ödüllendiriyorsunuz. Birilerine komik gelecek ama aynen böyle. Genç arkadaş seslendi “-abey, kaymaklı ekmek kadayıfı yer misiniz?” Birader hayatımda toplasan yediğim 2-3’tür. Tüüü daha doğrusu film Bolvadin’de Çeto’nun yerinde koptu. Ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Geldi kadayıf, üstünde kaymak. Bu da aynı şekilde yetim doyuran. Valla bir yedim bir yedim utanmasan Bülent Abi’den Baba’dan bir daha yiyecektim. Hoş Bülent Abi kolesterolün zararlarını geçirdiği kalp ameliyatları eşliğinde anlattıkça kaymaklı ekmek kadayıfı çakıl taşlara dönüşü verdi. Neyse uzatmayayım Bolvadin’de kaldığım sürece her gece (istisnai ve bir de güzel durum Doyum Sofrası sabaha kadar açık) oradaydım. Ve her gece farklı yemeklerden yedim, durdum, finali kaymaklı ekmek kadayıfı ile yaptım, çatladım. Çeto'nun yerinden her çıktığımda tövbe ettim "-bu kadar bir daha yemeyeceğim" dedim. Ama ertesi gün tövbemi bozdum. Hatta Ankara’ya dönerken gözüm döndü gittim Çeto’ya “-Abi bana sizin kaymaktan alır mısın?” dedim. Sağ olsun yolladı elemanını aldırttı, getirtti. Dayanamadım “-Abi sucuk nerden alayım” dedim. Verdi elemanını yanıma, yolladı bir sucukçuya. Böyle de sıcak kanlı biri.

Sonuç : Eğer yolunuz Afyon-Bolvadin’e düşerse mutlaka ama mutlaka yemek yiyeceğiniz yer;

Doyum Sofrası ( Çeto’nun Yeri)
Emirdağ Caddesi Ziraat Bankası Yanı Bolvadin/Afyon
Tel : (272) 612 75 04
Gsm : (543) 298 83 81 – (541) 233 93 93

Kalite-Lezzet : *****
Fiyat-Ekonomi : *****
Servis: ****

Haa bu arada unutmadan, bir de çarşıda Çarşı Pideci’sinden güzel güzel pide yiyebilirsiniz.

Not: Düzeltmedir. Ankara’ya döndüm belim ağrıyor. Tartıya çıktım, ibre 90’a vurdu. Yani 7-8 kilo birden almışım.  Bel ağrıları dayanılmaz noktaya gelince doktora gittim Mr çektiler. Demez mi “-son zamanlarda birden kilo aldın mı?” Aldım dedim. "-Belinde iki yerde fıtık var" dedi. Gözümün önüne Çeto'nun kaymaklı ekmek kadayıfları geldi. Doktora diyecektim "-sen ne anlatıyorsun birader, gel götüreyim de yeme" İki ilaç yazdı, “-zayıflayacaksın, spor yapacaksın” dedi.  Demedi demeyin durum bu. Motor çekmiyor artık, kasa ağır geldi. Ağrılarım geçmedi. Yakında tekrar bir Bolvadin’e gitme durumum var. Çeto’ya gidecek misiniz derseniz.. Tabii ki gideceğim ;)

Postalanma Zamani Tuesday, 24 February 2009 23:37 GTB Standard Time
Comments [1]  |  Permalink

Eşim öğretmen... Evde Acer Aspire 5101ANWLMI taşınabilir bilgisayarında sınav soruları hazırlayıp usb bellek ile okula götürüyor. Veya tam tersi okuldaki bir takım dökümanları eve getiriyor. Bu taşımalar esnasında ister istemez okuldaki bilgisayardan eve virüs geliyor. Windows Xp üstünde koşan önce Nod32 vardı. Baktım bir yerden sonra Nod32 kesmemeye başladı, yerine ev kullanıcıları için ücretsiz olan Avast'ı kurdum. Belirli bir süre Avast ile mutlu mesut geçinirken bir gece diskte çıkan rootkit bardağı taşıran son damla oldu. Avast bağırdı “-ben bunu silebilirim” diye ama rootkit girmiş bilgisayara yapılacak işlem belli : disk bölümlemesini uçur, yeniden bölümle, formatla. Xp yeniden kurmak, destek vermek, savaşmak için kendimi yaşlanmış hissettim. Yada artık sado-mazo değilim. Bunun sonucu belli, tilki ve kürkçü dükkanı… Dönüp dolaşıp aynı yere gelecektim. Yine usb bellek okula gidecek, virüsler gelecekti. Bu nedenle yapacağım iş belliydi, Linux'a terfi. Önce Debian 4.0 kurmaya niyetlendim (bu olay yaklaşık 2 ay önce oldu, henüz 5.0 yayınlanmamıştı) ancak gece vakti burnumdan solurken donanım sorunları ile uğraşmak istemedim. Hemen elimin altında daha güncel olan ve Debian üzerine kurulu olan Ubuntu 8.10 32 bit sürümünü denemek istedim. Önce cdrom'a takıp çalışabilir cd özelliği ile sabit diske kurmadan test ettim. Kamera hariç her bir nane (Ati Radeon Xpress 1100 ekran kartı, Realtek ALC 883 ses kartı, Ricoh kart okuyucu, Atheros AR2413 802.11 BG Kablosuz Ethernet vs. vs. sorunsuz) çalışıyordu. Zaten kamera ile işimiz yok... Hemen Windows Xp’yi imhaya giriştim. Diske kurulum başladı, gittim bir sigara içtim, iki dolandım ve bitti. Bu aşamada bilgisayarda 512 mb ram vardı. Güzel görüntüler (Compiz Fusion) uğruna odamdaki dolaptan bu gün için sakladığım bir 512 mb ram daha ekledim. Ubuntu rami 1 gb görünce şöyle bir rahatladı. Gelelim artılara ve eksilere;
Postalanma Zamani Tuesday, 24 February 2009 17:51 GTB Standard Time
Comments [0]  |  Permalink

Ubuntu 8.10 32 bit sürümünde Ntfs desteği geliyor. Herhangi bir şey yüklemenize gerek kalmadan var olan Ntfs disklerinizi ve usbden bağlamış olduğunuz harici ntfs formatlı diskleri otomatik “mount” ediyor. Okuma ve yazma ile ilgili işlemlerde herhangi bir sorun yaşamıyorsunuz.

Ancak Ubuntu 8.10 64 bit sürümünde durum böyle değil. Bağlamış olduğunuz ntfs diskleri normal şartlarda okuyamıyor. Bu nedenle yapmanız gereken konsolu açıp;

sudo apt-get install ntfs-config ntfs-3g

ile ntfs desteği için gerekli uygulamaları yüklemeniz gerekli. Daha sonra yine konsoldan

sudo blkid

yazıp bağlı olan disklerinizi görmelisiniz. Örneğin bende usbden taktığım ve linux'a bağlamak istediğim ntfs diskin Depo adındaki bölümü şöyle görünüyordu;

badsector@portakal:~$ sudo blkid

/dev/sda1: UUID="2b9257d9-46f7-4478-9d6e-874072f45f95" TYPE="ext3"

/dev/sda5: TYPE="swap" UUID="4af9c421-9b72-4fae-84e4-27e618740f23"

/dev/sdb1: UUID="6490335390332AC6" LABEL="Sistem" TYPE="ntfs"

/dev/sdb3: UUID="1E6CEB726CEB42DF" TYPE="ntfs"

/dev/sdb5: UUID="989CE4D29CE4AC46" LABEL="Depo" TYPE="ntfs"

Bu depo bölümünü Linux'a bağlamak için önce media altında depo adında bir klasör oluşturuyoruz;

badsector@portakal:~$ sudo mkdir /media/depo

Daha sonra oluşturduğumuz bu dizine ntfs formatlı depo adındaki bölümü bağlayacağız;

badsector@portakal:~$ sudo mount -t ntfs-3g /dev/sdb5 /media/depo/ -o force

Burada dikkat edeceğiniz sudo blkid ile gördüğümüz ntfs depo bölümünün sdb5 olması ve komutu buna göre vermemiz. Bu sizde başka bir şey olabilir, örneğin sdb3, sdb4 vb. Sizde blkid çıktısındaki disk numaranıza dikkat ederek komutunuzu oluşturmalısınız.

Eğer diskinizi sürekli bağlamak istiyorsanız /etc/fstab içerisine yazmanız gerekmektedir.

Postalanma Zamani Thursday, 19 February 2009 23:04 GTB Standard Time
Comments [0]  |  Permalink

Eğer Ubuntu 8.10’a güncelleme yaptıktan sonra FireFox düğmelerinizin (ileri-geri), sık kullanılanlarınızın durup dururken çalışmadığını görürseniz, FireFox’u kapatıp konsoldan şunu yazın;

mv ~/.mozilla ~/.mozilla.bak

Postalanma Zamani Saturday, 14 February 2009 23:06 GTB Standard Time
Comments [0]  |  Permalink

Bursa'da başıma geldi. Fortiguard servisi açık. Video siteleri vs. yasaklanmış durumda. Ancak bazı siteler Fortiguard'a henüz bildirilmediğinden filtrelerden kaçabiliyor. Daha önce olduğu gibi iş başa düşünce IPS'e bir imza eklemek zorunda kaldım. Bununla flash ile yapılmış siteleri bloklayabiliyorsunuz.

F-SBID( --attack_id 9820;  --name "Adobe.Flash.Player.Streaming.Video"; --protocol tcp; --service HTTP; --flow from_server; --pattern "HTTP/1."; --context banner; --pattern "|0d 0a 0d 0a|"; --pattern "|46 4C 56 01|"; --within 4; )

Postalanma Zamani Thursday, 05 February 2009 23:40 GTB Standard Time
Comments [0]  |  Permalink

Şimdi televizyonlarda salak-salak yemek programları var. Bazen denk gelirsem izliyorum. İzliyorum dediğim yani 10 dakika ancak dayanabiliyorum. Kardeşim bu adamlar-kadınlar nerden gelmiş?  Hiç mi aç kalmamışlar? Ay bir tripler, bir havalar. Ağzım bozuluyor. Allah alayını davul etsin. Hiç aç kalmamışlar ki! Birader bu memlekette insanlar çöpten yiyecek topluyor. Pazarlarda fakir-fukara pazarcı artıklarını toplayıp çoluğuna-çoçuğuna yediriyor. Tamam yemek programı anlıyorumda, mis gibi yapılmış bir yemeğe .ok atınca da olmuyor yani.

Nerden geldim buraya derseniz, az önce Ntv'de adı lazım değil bir amcam yemek programı yapmış. Geziyor, tozuyor, kendince değerlendiriyor. Yolu Karaköy'de bir esnaf balıkçı lokantasına düştü. Lokantayı gösteriyorlar, yorumlar başladı. Daha ilk yorumlarda "-Paris'teki ebemin-bilmemnesine benziyor" dedi (vallahi burasını anlamadım, ailelerin işlettiği loktanta diyecekti de böyle dememek için başka birşey dedi.) Yağlı kağıtta levrek geldi, lokum gibi. Adam daha ilk lokmada "-bunun biraz tuzu eksik, buna biraz okyanus tuzu koysaydınız güzel olurdu" deyiverdi. Vallahi tam o sırada içimden... Karşısında oturan lokanta sahibinin oğlu genç işletmeci lafı eveledi geveledi. Söylesene kardeşim burası esnaf lokantası ne gezer okyanus tuzu. Vallahi yedi içti, ağzını gözünü ekşitti "-bu çiftlik balığı deniz levreği değil" dedi, zıkkımın pekini...

Bunları görünce Mehmet Yaşin ustaya saygılarımızı iletmek lazım. Senelerce Hürriyet'teki köşesinde, daha sonraları CNNTürk'teki "Yol Üstü Lezzet Duraklarında" bu iş nasıl yapılır, nasıl tanıtılır bizlere gösterdi. (Mehmet Abi yardımcı lazım mı?)

Neyse bu ara iş nedeniyle Evliya-Çelebi modundayım ve yukarıdakilere kızmış durumdayım. Şehir şehir dolaşırken ne yazık ki Ankara-Kızılay'da doğup büyümenin getirdiği alışkanlıkla her yerde, her bir şeyi yiyip içemiyorum. Allah'a çok şükür yemekten-içmekten anlarım, işime gelirse de yaparım (eşime selam;) Yani zannetmesin ki ufak yerlerde lüks restorant arıyorum. Tövbe haşa Allah çarpar. Zaten bulmamın imkanı yok. Ufak, samimi, salaş, esnaf lokantası olmalı. Yediğinden içtiğinden birşey anlamalı, o güzel tatlardan sonra "-Allah'ım kimseyi aç bırakma" diyebilmelisin. Bu bir mercimek çorbası bile olsa... Niye mercimek çorbası bile olsa yazdın diyenlere bunu da yapamayan, beceremeyen yerler gördüm.

Velhasılı kelam; kendi kendime gidip gelirken yediğim içtiğim düzgün yerleri (düzgün olmayanları sormayın gitsin) buraya kendi üslubumla yazayım ki biraz gülelim, yolu oralardan geçen eşe-dosta da iyilik olsun, kumar oynamasınlar. Bu kadar girizgah yeter.

Serimiz Bursa-İnegöl ile başlıyor.

Eğer yolunuz Bursa İnegöl Mezitler’den geçiyorsa, kesinlikle durmanız gereken bir yer var.  Şato-79 Et-Mangal. Adet üzere her seferinde İnegöl ‘de yol üstünde durup İnegöl köftesi yiyorduk. Valla isimleri tek tek yazmayayım ayıp olmasın. Bu sefer Şato’da yiyelim dendi, Mezitler boğazında, dağın, ormanın içinde bir yer. Şato dediysek bildiğiniz şato değil, adı şato. 79’u da 1979’a kurulmasından geliyor.  Kapıda bizi doldurulmuş ayı, tilki vb. hayvanlar karşıladı.  Girişte tezgahtan kilo hesabı, köfte, ciğer, et vb. tarttırıp içeri masamıza geçtik. Etleri yine kendilerine ait kasaplarından. Hava karlı ve soğuktu. Yaz olsa, arka bahçede, dere kenarında, hayvanlarla iç içe olacaktı amma… İçeride gürül-gürül yanan bir soba. Tahta masalar, tahta sandalyeler, duvarlarda doldurulmuş bilumum hayvan, postlar, ortalıkta iki küçük köpek. Şirin, sıcak bir yer.  Köfteler, etler, ciğerler yanına şalgam suları geldi… Buraya kocaman bir üç nokta koyuyorum. İtiraf edeyim ki şimdiye kadar köfte diye yediklerim köfteyse bu köfte değil. Bu köfteyse onlar köfte değil. Etler, ciğerler de ha keza öyle. Ne yedin deseniz , cennetten çıkma yok böyle bir şey derim. Birader Mezitler Ankara’ya yakın bir yer değil ki gidip, zırt-pırt yiyelim. Yani kusura bakmasınlar da Ankara’lı köfteciler kandırmışlar bizi…

Ölmeden önce gidilip, yenilecekler listeniz varsa mutlaka ama mutla ekleyin. Yoksa yapın bu listeyi ve en tepesinde bir yerlere Şato-79’u ekleyin. Köfte yiyin, et yiyin, ciğer yiyin… Fark etmez ne yerseniz yiyin ama mutlaka gidin ve yiyin. İçki içecekler içkisini içsin... Beni tanıyanlar yemek konusundaki titizliğimi bilirler. Şimdi ben böyle yazdım ya şaşırmasınlar, abartma, reklam yok, aynen böyle.

Kısmetse Nisan’da Bursa’ya gideceğim. Giderken ve tabii ki dönerken Şato-79 uğrar sizin için fotoğraflarını çekerim.

Hadi notlara geçelim;
Notlar 5 yıldız üzerinden.

Şato-79 Et Mangal
Mezitler Boğazı, İnegöl Ankara Yolu, 20 Km. Bursa

Kalite-Lezzet : *****
Fiyat-Ekonomi : *****
Servis: ****

Postalanma Zamani Wednesday, 04 February 2009 23:13 GTB Standard Time
Comments [1]  |  Permalink